Üniversiteler bütün insanlığın bilgi ve bilgelik birikiminin araştırıldığı, sorgulandığı, geliştirildiği, öğretildiği ve uygulama alanına aktarılma, çalışmalarının yapıldığı kurumlardır. Dünyanın her yerinde üniversiteler, bir yandan ülkelerinin bilimsel ve teknolojik birikimine yeni boyutlar kazandırmaya, bir yandan da, hayatı kolaylaştırmaya ve güzelleştirmeye çalıştıkları için, bütün ülkelerde el üstünde tutulurlar.
Okumaya devam et “Geleceğin üniversiteleri duvarsız kapısız açık üniversiteler olacaktır”Ay: Temmuz 2020
Kare dünyada kızıl elma yeryüzündeki şehirlerde değil gökyüzündeki yıldızlardadır
Anadolu insanının tarih içinde, yüzyıllarca süren uzun yolculuğunda, Türk ırklarıyla birlikte, Müslüman ve Hristiyan ırklar da yer almıştır. Türkler Mekke’nin çağrısını, dünyanın bütün şehirlerinde tekrarlamak için, yeryüzünün her köşesini ulaşılması gereken, bir kızıl elma gibi görmüşlerdir. Türkiye’de yaşayan kuşakların, ataları Asya’da doğmuşlardır. Onların çocukları Anadolu’da doğdular, torunları da Avrupa’da doğacaklardır.
Okumaya devam et “Kare dünyada kızıl elma yeryüzündeki şehirlerde değil gökyüzündeki yıldızlardadır”Dünyadaki bütün insanlara bir insan gözüyle bakmak
Anadolu insanı Asya ülkelerinde Türk, Avrupa ülkelerinde Müslüman olarak tanınır. Anadolu’da her ailenin bir soyağacı vardır, herkes atalarının kim olduğunu ve nereden geldiğini bilir. Ancak hiç kimse, soyunun bütün soylardan daha üstün, olduğunu ileri sürmez. O bilir ki insanın değeri, soydaşlarının çokluğundan değil, inancının derinliğinden kaynaklanır. İnsanlar güçlerini soylarından önce, değerlerinden alırlar.
Okumaya devam et “Dünyadaki bütün insanlara bir insan gözüyle bakmak”Seküler kültür zamanı kumdan kutsal kültür taştan kaleler yaparak değerlendirenlerin dünyasıdır
Zamanla insanların bedenleri ölür, ruhları ölmez. Ruh bedensiz varlığını korur, beden ruhsuz varlığını koruyamaz. İnsanın değerlendirmek zorunda olduğu zaman, beden ile ruhun bir arada bulunduğu beşikten mezara kadar olan zamandır. Bu bağlamda, hayat zamandır, zaman hayattır. Zamana verilen değer, geleceğe verilen değerdir. Zamanlarını değerlendirmeyi başaranlar, her alanda geleceklerini güvence altına alırlar.
Okumaya devam et “Seküler kültür zamanı kumdan kutsal kültür taştan kaleler yaparak değerlendirenlerin dünyasıdır”Dünyada her insan ölecektir ölüm hayatın dışına atılmaz hayat ölümle anlam kazanır
Kutsal gelenekte ölüm dünya hayatının bitişi, öteki dünya hayatının başlangıcıdır. Hayatın değerli kılınması, ölümün anlamlı kılınmasına bağlıdır. Dünya ve öteki dünya gibi, ölüm ve hayat birbirini izleyen, bir sürecin iki ayrı alanıdır. Birinin öncesi, birinin sonrasıdır. Ölüm sonrasını yok sayan bir kültür, hayata anlam kazandıramaz. Ölümsüz bir hayat, yazı olmayan bir kışa benzer.
Okumaya devam et “Dünyada her insan ölecektir ölüm hayatın dışına atılmaz hayat ölümle anlam kazanır”Oluşmakta olan kare dünyada omuzlarında silah taşıyanlar ellerinde kitap taşıyanlar tarafından durdururlar
Tarihsel süreçte toplumlar bulundukları yerde kalmazlar konumlarını sürekli değiştirirler. Toplumların yapı değiştirmeleri, olumlu yönde büyümeye dönük olduğu gibi, olumsuz yönde küçülmeye dönük de olabilir.Nasıl tabiattaki doğal olayların uymak zorunda olduğu doğal yasalar varsa, toplumda insanların uymaları gereken toplumsal yasalar vardır. Tarihte toplumsal yasaların kısa dönemden daha çok, uzun dönemde geçerliliklerini, hiç aksatmadan korudukları açıkça gözlenir.
Okumaya devam et “Oluşmakta olan kare dünyada omuzlarında silah taşıyanlar ellerinde kitap taşıyanlar tarafından durdururlar”Postkorona dünyada ikinci Avrupa Rönesansı’nın temellerinde birincide olduğu gibi yine Endülüs olacaktır
Müslümanların İspanya’ya ve Orta Asya’ya ulaşmalarıyla, büyük bir canlılık kazanan ekonomik, siyasal ve kültürel hayat, mezhep savaşlarıyla yakılıp yıkılan, Avrupa ülkelerine de yansımıştır. Orta Asya’nın büyük bilginleri Hint ve Yunan kültürünü İslam kültürünün ışığında özümseyerek, fizikten kimyaya kadar sosyal, sağlık ve teknik bilimlerin her alanında, özgünlüğünü hiç yitirmeyen, eşsiz eserler ortaya koymuşlar ve bilim dünyasının kutup yıldızları olmuşlardır.
Bilim tarihçisi Fuat Sezgin’in ayrıntılı olarak ortaya koyduğu gibi: Orta Çağ Müslümanları, kendilerinden önceki bilimleri geliştirdiler, yeni bilimler kurdular ve bugün Batı dünyasında geliştirilen pek çok bilimin de temellerini attılar. Yirmi birinci yüzyılda dünyanın bilimsel alandaki başarısı: Müslümanların öncülüklerini yaptıkları, temel eserlerini verdikleri bilimlerin geliştirilmesi, zenginleştirilmesi ve yeni boyutlar kazandırılmasına dayanır. Bilimsel gelişme kesintisiz bir süreçtir.Bilim Çin’de,Amerika’da olsa, bulunur ve alınır.
İbni Sina, İbn Rüşd, İbn Arabi, Biruni, Farabi ve İbn Haldun bilim dünyasının parlaklıklarını hiç yitirmeyen kutup yıldızlarıdır. Aynı dönemde Orta Asya’da yaşayan üç büyük bilgin ve düşünür, felsefe, tıp, astronomi ve matematik alanlarında verdikleri eserlerle, dünya bilim tarihinde kendilerine vazgeçilmez bir yer açtılar. Dünya düşünce tarihinde Farabi’nin adı, Aristo’dan önce anılır. Farabi Batı dünyasını aydınlatan, “Muallimi Sani” olarak ünlenen, ilk Türk ve Müslüman düşünürdür.Batı dünyasının tanıdığı Aristo, Farabi’nin süzgecinden geçen Aristo’dur.
Aydın Sayılı’nın ve Seyit Hüseyin Nasr’ın doktora hocası, Harvard’ın bilim tarihçisi George Sarton aşılmamış “Bilim Tarihi” kitabında bilimsel gelişmeleri, her biri elli yıl süren dönemlere ayırır ve her dönemi ismini veren, bir düşünürle açıklar. Dünya bilim tarihinde Yunanlı bilginler “450 ve 300” arasında üç dönem, Avrupalılar “1100 ve 1200” arasında iki dönem, Müslümanlar “750 ve 1100” ile “1200 ve 1350” yılları arasında beş ve üç dönemlik yer tutarlar. Dünyadaki bilimsel gelişmelerin lokomotifi Yunanlı bilginler değil, Müslüman bilginlerdir.
İslam’ın doğuşunun üzerinden bir yüzyıl bile geçmeden, Müslümanların Çin denizinden Atlantik okyanusuna kadar uzanan mucizevi açılmaları olmasaydı, bilinen Avrupa başka bir Avrupa olacaktı. Yunanlı bilginlerin çalışmaları, çok dar bir coğrafyada kalırken, Müslüman bilginlerin çalışmaları, çok geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Ticaretin özendirildiği, üreten el olmanın erdem kabul edildiği, Müslüman toplumlardaki bilimsel canlılık, ekonomik ve sosyal yapıda da köklü dönüşümlere yol açmıştır.
Orta Çağ Müslümanlardan daha çok, Hristiyanlar için karanlık çağdır. Orta Çağ’da Avrupa şehirleri yoksullukla boğuşurken, Şam, Bağdat, Kurtuba, Buhara ve Semerkant, her alanda altın dönemlerini yaşamışlardır. Orta Çağ’da “Roma gölü” olan Akdeniz, “Müslüman gölü”ne dönüşmüştür.
Batı düşüncesinin temellerini, Yunanlı bilginlerden önce Müslüman bilginler atmıştır. Müslümanlar için “Muallimi Sani” olan Farabi, Hristiyanlar için “Muallimi Evvel”dir.”Erdemli Devlet”in mimarı Farabi’nin e-tartışmadığı konu yoktur.
Avrupalılar Birinci Rönesanslarını Yunanlılardan değil, Müslümanlardan ödünç aldıklarıyla gerçekleştirdiler.Roger Garaudy’nin önemle vurguladığı gibi, Avrupalılar İkinci Rönesanslarını Müslümanlarla birlikte yapacaklardır.
Avrupa Rönesans’ında Yeni İslam’ın payı,Eski Yunan,Eski Roma ve Eski Hristiyanlık’tan çok daha büyüktür.
Avrupa’da Rönesans adına ne varsa, ne yapılmışsa, hepsinin ana temel taşları Endülüs’te atılmıştır.
Kare dünyada Endülüslü bilginler ve bilgeler olmadan, İkinci Avrupa Rönesansı gerçekleşmez.
Brüksel İstanbul’un katkılarıyla, er ya da geç Avrupa’nın, İkinci Kurtuba’sı olacaktır
Dünyanın hiçbir yanında hukuksuz devlet devletsiz hukuk olmaz
Hukuk gelenekleri sağlam olmayan devletlerin, yönetim gelenekleri güçlü olmaz. Hukuk toplumun, toplum yönetimin güç kaynağıdır. Hukukun olmadığı toplumlarda, uyumsuzluk ve düzensizlik vardır. Uyumun yerine uyumsuzluğun, düzenin yerine düzensizliğin geçtiği bir toplumda, kurumlar ve kuruluşlar hiçbir alanda başarılı çalışmalar yapamazlar. Toplumların üstünlükleri, hukuklarının kusursuzluklarına dayanır. Hukuku kusursuz olan toplumların, kurumları ve kuruluşları kusursuz olur.
Okumaya devam et “Dünyanın hiçbir yanında hukuksuz devlet devletsiz hukuk olmaz”