Tarih içinde Asya’nın ortalarından Avrupa’nın ortalarına doğru, uzun bir yolculuğa çıkan Türklerin düşünce ve eylem dünyaları, Semerkant ile Saraybosna arasında yüzyıllar içinde yeni açılımlar kazanarak zenginleşmiştir. Türkler Alpaslan ile başlayan, Fatih ile kalıcılık kazanan ülkeleri Anadolu’da, bir ellerini Asya’ya, bir ellerini Avrupa’ya uzatarak, iki dünyayı İstanbul’da buluşturmasını ve altın oranda harmanlamasını bilmişlerdir.
Tarihlerinin her döneminde Türklerin düşünce ve eylem dünyalarında, Ahmet Yesevi’den, Yunus’tan, Akif İnan’a, Cahit Zarifoğlu’a kadar, edebiyat dünyasının zirvelerinin vazgeçilmez yerleri vardır. Onlar düşünceyi eylemden, eylemi düşünceden ayırmadan, düşüncesiz eylem güçsüz, eylemsiz düşünce etkisiz olur diyerek, Anadolu insanının bin yıllık düşünce dünyasına derinlik, eylem dünyasına zenginlik kazandırmışlardır.
Düşünce dünyaları derin olmayan toplumların, eylem dünyaları zengin olmaz. Ülkelerin düşüncelerinin derinliği, eylemlerinin zenginliği, arkalarında döne döne okunan, tekrar tekrar yorumlanan, kitaplar bırakan edebiyatçılarından kaynaklanır. Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, ülkelerin düşünce ve eylem dünyalarında, silinmez izler bırakan edebiyatçıların kitapları, güncelliklerini hiçbir zaman yitirmezler.
Edebiyatçılar Erdem Bayazıt’ın “Sürüp Gelen Çağlardan” şiirinde vurguladığı gibi: “Dünyanın kalbini dinle geliyor adım adım / Dallar meyvaya dursun toprak tohuma dursun / İnsan barışa dursun selama dursun zaman”diyerek, toplumlardaki dönüşümlerin haberlerini verirler. Onlar toplumların geçmişlerindeki meyvalarında, gelecekteki ağaçlarını görürler. Edebiyatçıları güzel olan toplumların, gelecekleri güzel olur.
Edebiyatçıların okunulmaktan, yorumlanılmaktan yorunulmayan kitaplarında, düşünceler eylemlere, eylemler düşüncelere dönüşürler. Edebiyatçılar toplumların hem geçmişlerine, hem geleceklerine ışık tutarlar. Türkiye’nin büyük dönüşümlerin yaşandığı Yirminci yüzyılına, Anadolu’nun dört büyük edebiyatçısı Mehmet Akif, Yahya Kemal, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç damgasını vurmuştur.
Edebiyatçılar tarihin her döneminde, toplumları diri tutan eserleriyle, ülkelerin geçmişleriyle geleceklerinin aydınlatılasında, geçmişin sözlerinin değil, özlerinin korunmasına öncülük yapmışlardır.Onlar düşünceleriyle özlere, sözleriyle eylemlere yeni boyutlar kazandırmışlardır.
Türkiye’nin düşünce derinliğine ve eylem zenginliğine, yeni açılımlar kazandıran edebiyatçılar, gelecekle geçmiş arasında “tozlu zaman perdesi”ni aradan kaldırarak, hem geçmişi hem geleceği bugüne taşımanın yolunu açmışlardır.