Ekonominin olduğu kadar, kültürün ve demokrasinin de, odak noktasını pazar oluşturur. Bir ağacın meyvasınden tanındığı gibi, bir toplum da pazarından tanınır. Pazarın çok karmaşık ve oldukça duyarlı bir mekanizması vardır. Pazara yapılan her müdahale, pazarın duyarlı yapısını bozmakla kalmaz, haksızlıklara ve yolsuzluklara da yol açar. Ürünlerin fiyatlarını yöneticiler değil, üretenler ve tüketenler belirler.
İletişim ve ulaşım dünyasındaki gelişmeler, pazardaki sınırlamalarla birlikte, yarışmayı aksatan baskıları da ortadan kaldırmıştır. Pazarda azınlığın sesinin, çoğunluğun sesi olmadığını herkes fark etmektedir. Milyonlarca üreticileriyle ve tüketicileriyle, alıcıların ve satıcıların oluşturduğu, sağduyunun sesi, toplumun bütün kesimlerine ulaşmaktadır. Sağduyunun sesi pazarda, yanlışta birleşmeyen çoğunluğun sesidir. Çoğunluk için yol birdir.
Ekonomi, politika ve kültürün altın oranda harmanlanmasından oluşan ürünlerin, hizmetlerin ve bilgilerin, üretimlerindeki gelişmeleri anlamak için, pazar mekanizmasının işleyişindeki, ayrıntıların iyi kavranılması gerekir. Pazarda çoğunluk kalitesiz ürün, hizmet ve bilgi peşinden koşmaz. Dünyanın her yerinde pazar, yeni ürün, yeni hizmet ve yeni bilgi satanlarındır. Kendilerini, ürünlerini, hizmetlerini ve bilgilerini sürekli yenileyemeyenlerin pazarda yeri olmaz.
Kişiler gibi, kurumlar ve kuruluşlar da, güçlü bir rakiple karşı karşıya gelmeden, hem değişemezler hem de gelişemezler. Değişmeyle birlikte, gelişmenin de ana dinamiği, gizliliğin olmadığı, güneş altında açık bir pazarda, dürüstlükte yarışmaktır. Yarışmanın olmadığı bir pazarda, satışlarda artma ve maliyetlerde düşme olmaz. Bu yüzden Anadolu insanının kültüründe, pazarlara ürün getirenler, cephelerde savaşanlarla bir tutulur.
Pazarın duyarlı ve karmaşık yapısı, bir insan vücuduna benzemektedir. Dışarıdan uzanan bir el, pazarın kendini savunma ve onarma düzenini altüst ederek, daha büyük sorunlara yol açar. Pazar mekanizması içinde, bir kesimin giderlerini azaltmak için, yapılan bir müdahale başka bir kesime haksız kazanç sağlar. Aşırı kar peşinde koşan üreticiler, açgözlülük yapan tüketiciler, pazarın dürüstlük ilkelerini çiğnerlerse, büyük toplumsal patlamalar yol açarlar.
Dünyada insanlar ve kuruluşlar, küresel hukuk kuralları ve genel geçer etik ilkeleri içinde, pazarda kazanmak için, kazandırmaya çalışırlarsa, toplumun üretim güçsüzlüğünün giderilmesine, önemli katkılarda bulunurlar. İnsanlar kendileri için istediklerini, başkaları için de isterlerse, toplumların ürün, hizmet ve bilgi üretme güçlerine, yeni boyutlar kazandırırlar. Dünyanın her yerinde, toplumları tüketen eller değil, üreten eller dönüştürürler.
Pazarda ulaşılan bolluk, yönetenlerle yönetilenleri baştan çıkararak, tüketim çılgınlığına dönüşürse, toplumların çökü- şünü hiçbir güç durduramaz.
Dünya tarihi boyunca, toplumlar tüketmesini bilen ellerle değil, üretmesini bilen ellerle ayakta kalmışlardır.
Gösteriş tüketimi insanı körleştirir. Tüketimde yalınlık olmadan, üretimde derinlik olmaz.