Kutsal değerleri değersizleştirerek, yanlışlarla doğruların üstünü örtenler, Yirminci yüzyılın sonunda, büyük bir başarısızlığa uğramışlardır. Ekonominin kutsal değerlerden bağımsız olduğunu savunan Komünizm gibi, Kapitalizmin de hayat kaynaklarını kurutarak, güncelliliğini ve geçerliliğini yitirmiştir. Toplumlara eşitlik ve özgürlük getirmek için yola çıkanlar, ekonomi herşeydir, ekonomi için herşey yapılır diyerek, Irak gibi, Libya gibi, doğal kaynak zengini ülkeleri, üretim yoksulu ülkelere dönüştürmüşlerdir.
Ekonomi hayatın bir yanıyla üretime, bir yanıyla da tüketime dönük yüzüdür. Ekonominin temeli olan, üretim ve tüketim arasındaki uyumun, sağlanmasına ilişkin çalışmaları, başta Gazali ve İbn Haldun olmak üzere, Müslüman düşünürler yapmışlardır. Onlar her zaman toplumlarda, sağlam ekonomilerin, sağlam insanlara dayandığının bilincinde olmuşlardır. Temel bilimlerden sosyal bilimlerine kadar, bütün bilimlerin kaynağında, seküler kültürden önce kutsal kültür vardır.
Dünyanın bütün ülkelerinde, sağlam insanların üretimleri gibi, tüketimleri de sağlam olur. Ekonomik, siyasal ve kültürel hayatın odak noktasında, bencil ve çıkarcı insanlar değil, hakbilir ve hakgözetir insanlar vardır. Komünizmin ve Kapitalizmin gücünü yitirdiği bir dönemde, kendisi için istediğini herkes için isteyen, çatışmaktan daha çok uzlaşmaya önem veren, kazanma kadar kazandırmaya da bakan, katılımcı ve paylaşımcı insanlar öne geçmiştir.
Katılımcı bir ekonomik yapı, paylaşımcı bir kültürel doku oluşturmadan, yüksek kaliteli üretim ve düşük maliyetli tüketim yapmak mümkün değildir. Pusulanın sürekli Kuzeyi göstermesi gibi, özgeçiye ve özveriye dayanan, paylaşımcı ekonominin ilkeleri, üretimde ve tüketimde, başarının yönünü gösterirler. Alınlarında biriken terlerin, karşılığından daha fazlasını tüketmeyenlerin, çoğunluğu oluşturduğu toplumlarda, insanlar üretici güçlerine, yeni zenginlikler kazandırırlar.
Dünyada sanayi toplumlarının, bilgi toplumlarına evrilmesiyle, toplumların ellerindeki kaynakları, getirisiz statik yatırımlardan, getirili dinamik yatırımlara yönlendirmeleri, bütün ülkelerde krizlere karşı alınacak en güçlü önlemdir. Kaynaklarını katma değeri yüksek alanlarda değerlendirenler, yalnızca kendi ülkelerine değil, bütün ülkelere katkıda bulunurlar. Üretimde paylaşmanın önemsendiği ülkelerde, kimse işsiz kalmadığı gibi, hiç kimse yoksul da düşmez.
Paylaşımcı ekonomilerde paradan para kazanma değil, ürün, hizmet ve bilgi üretiminden para kazanma, ekonominin ana dinamiğidir. Ekonomik hayatın odak noktasında, paylaşmasının bilen sağlam insanlar vardır. Onlar üretim ve tüketim süreçlerinde, paylaşanlar kazanırlar, kazananlar paylaşırlar, demesini bilirler. Onların üretmezsem olmaz, denilen üretim dünyalarında, paylaşmanın getirdiği çoğaltan ve çarpan etkisinden, bütün ülkeler yararlanır.
Sağlam insanlar üretmenin, kimsenin tekelinde olmadığı bir dünyada, paylaşmayanların her alanda, yoksul düşeceklerini bilirler.
Üretimle tüketim arasındaki uyumun ve dengenin sağlanmasında, hiç kimse sağlam insanların yerini tutamaz.
Üretimde yardımlaşma, tüketimde dayanışma olmadan, hayatın hiçbir alanında dönüşme olmaz.