Anadolu’nun bin yılık tarihinin kültürel dinamiklerini, bütün boyutlarıyla, Yirmibirinci yüzyıla taşımak hayati önem taşımaktadır. Bu bağlamda Necip Fazıl, Cumhuriyet döneminin canlı bir aynası olmuştur. Onun bir ömür boyu devam eden, med ve cezirlerle dolu şiir dünyası, Türkiye’nin yaşadığı siyasal ve kültürel çalkantıların, entelektüel düzlemdeki tarihidir. Dünyanın ve Türkiye’nin büyük dönüşüm yaşadığı bir dönemde, Necip Fazıl’ın düşünce dünyasının, ele alınması ve tartışılması hayati önem taşımaktadır.
Anadolu insanının düşünce, sanat ve eylem dünyasında, Necip Fazıl’ın göz ardı edilmesi mümkün olmayan bir etkisi vardır.
Necip Fazıl, bin yıllık Anadolu tarihinin kültürel dinamiklerini, bütün boyutlarıyla, Yirminci yüzyıla taşımıştır. Cumhuriyet döneminin canlı bir aynası olmuştur. Onun bir ömür boyu devam eden, med ve cezirlerle dolu şiir dünyası, Türkiye’nin yaşadığı siyasal ve kültürel çalkantıların, entelektüel düzlemdeki tarihidir.Yirminci yüzyılda yaşananların Yirmibirinci yüzyılda tekrarlanmaması için, Necip Fazıl bütün çalışmalarıyla gündeme taşınmalıdır.
Türk edebiyatının kara kutusu olan Orhan Okay: “Bir faninin hayatı içinde 60 yıl, adeta durup dinlenmeden yazı yazmak, hem de Necip Fazıl gibi şiir, tiyatro, hikaye, roman, deneme, fıkra; tarihi, dini, tasavvufi incelemeler; siyasi ve sosyal makalelerle çok değişik türlerde ve alanlarda yazmak, 42 yıl süreyle, hem tek başına denebilecek bir azimle dergi ve gazete çıkarmak, bir milletin kültür tarihinde nadir görülen bir hadisedir.” diyerek, çok çarpıcı bir düşünür, bir şair, bir eylemci portresi çizmektedir.O çok boyutlu çalışmalarıyla Türkiye’nin Yirminci yüzyılına damgasını vurmuştur.
Necip Fazıl Anadolu’nun en çalkantılı dönemlerinde, meydanlara çıkmış, öncüsü olmayan öncüdür. Eylem sevdalısı Nuri Pakdil’in vurguladığı gibi: ‘’Onunla sözcüklere kurşun gibi ağır, ama öldüren değil, inşa eden bir yük yüklenmiştir.’’ Soğuk Savaş dönemindeki, Sağ ve Sol çatışmalarının doruk noktasına çıktığı yıllarda, Necip Fazıl Türkiye’de yaşanılan siyasal ve kültürel krizlerin çözümünü, Türkiye dışında değil, Ankara’da, içinde yaşadığı toplumda, kültürlerin harman olduğu, Anadolu’da aramıştır.Bin yıllık Anadolu tarihi Türk ve İslam tarihinin bir özetidir.
Dünyada son iki yüzyılda, ekonomi kuramları, kültür ve ekonomi arasındaki ilişkiler, kültür ve ekonominin altın oranda harmanlanması, karşılaşılan sorunların başında gelmiştir. Bunun için, dünyada ekonomist olmayan ekonomistlerin, büyüklerinden biri kabul edilen John Kenneth Galbraith, “Kapi- talizmde insan insanı, Komünizmde, insanı insan sömürür’’ diyerek, aralarında fark olmadığını alaycı bir dille anlatmıştır. Necip Fazıl da bütün dünyaya “Kapitalizm ve Komünizm ara- yıp da bulamadığı ne varsa, gelsin onu İslam’da bulsun” çağ- rısında bulunmuştur.
İslam’ın özü Dergah kültürüdür,Yunus kültürüdür,Hacı Bayram kültürüdür.Dergah kültürünün özü sohbettir, sohbetin özü şiirdir. İlk şiiri 1923’te 18 yaşında yayınlanan, 23 yaşına bütün edebiyat çevrelerinde saygı gören, 1983 yılında ölümüne kadar şiir yazan, Necip Fazıl’a göre: “Şair Allah’ın beni ara diye ok attığı insandır.” Şiir Mutlak Gerçeği, Allah’ı aramaktır. Necip Fazıl düşünce ve eylemi, İslam için bilmiştir. O İslamın hizmetinde olduğunu, Müslüman olmakla ödüllendirildiğini, hiçbir zaman unutmamıştır. Ömrü boyunca hayatıyla ve kitaplarıyla, “Güzel Allahım, senden ne gelecekse gelsin; Sen ki, rahmetinle de kahrınla da güzelsin” demiştir.
Necip Fazıl Anadolu insanının şiirini, Yunus’ta aramış ve Yunus’ta bulmuştur. O Anadolu’nun özü, özeti ve sesi Yunus’a: “Rüzgara bir koku ver ki, hırkandan / Geleyim, izine doğru arkandan / Bırakmam, tutmuşum artık yakandan” diye seslenir. Necip Fazıl Türklerin Anadolu’ya çekilme döneminde, şiiriyle görünmeyen dünyanın balını, görünen dünyanın peteğine taşımıştır. Büyük Batı’ya karşı, dergisi “Büyük Doğu”, gerçeği arama yolunda, büyük rüya görenlerin ve maveradan haber verenlerin dergisi olmuştur.
Edebiyatta gerçeği aramak, yüzyıllar içinde, gerçeğin değişmeyen özünü, yüzyıllar içinde değişen söze dönüştürerek, iki dünyanın üzerindeki gizemli örtüyü kaldırmaktır.
Bütün insanlığın ölürcesine ümit ve korkuyla, aradığı gerçeğin örtüsünü kaldıran, aradığını bulur, bulan olur.
Edebiyatla bilinen sorulara bilinmeyen cevaplar aranır. Dün- yayı hayatın şiirini yakalayanlar değiştirir.