Üç kıtada geniş bir alana yayılan, Osmanlı coğrafyasındaki savaşlar, dünya barışının güvencesinin ordulardan önce, adil yönetimlerin olduğunu göstermiştir. Yirmi birinci yüzyılda, savaş dünyasının yerine, barış dünyasının geçmesi, ülkeleri orduların değil, adil yönetimlerin ayakta tuttuğunu, bütün dünyanın gündemine taşımıştır.Duvarların yıkıldığı dünyada devletlerin, savaştan daha çok barışa yatırım yapmaları, büyük önem kazanmıştır.
Türk ve İslam dünyasındaki savaşlar, geçmiş yüzyıllarda Osmanlı Devletini adaleti ve güvenliği sağlama gücünün, ne kadar hayati olduğunu gözler önüne sermektedir. Söz konusu ülkelerdeki çatışmalar, Osmanlı coğrafyasındaki ekonomik, siyasal ve kültürel yapılanmaları derinliğine araştırmadan çözülemez. Bu bağlamda Kemal Karpat’ın Wisconsin Üniversitesinde, “Osmanlı Devleti ve Dünya Tarihindeki Yeri”ne, dönük çalışmaları tarihe ışık tutuyor.
Chicago Üniversitesinde Osmanlı Tarihiyle ilgili, kalıcı çalışmalar yapan Halil İnalcık’tan sonra, Osmanlı tarihi çalışmalarını durdurmuştur. Ancak Türk ve İslam dünyasındaki savaşlar, üniversite yönetiminin kararını değiştirmesine yol açmıştır. Türkiye’nin ekonomik desteğiyle üniversitede, kanuna saygısıyla, adaletiyle ve gücüyle, Osmanlı Devletini zirveye taşıyan Kanuni adına, “ Kanuni Sultan Süleyman Araştırma Merkezi” kurulmuştur.
Kanuni kanun odaklı yönetimiyle, farklı dinlerden, farklı soylardan, farklı renklerden onlarca milleti, İstanbul şemsiyesi altında toplamayı başarmıştır. Osmanlı yüzyıllarını tarihçiler, “Pax Ottomana” olarak nitelendirirler. “Osmanlı Barışı” dönemi, hukukun üstünlüğüne önem veren, soykırım yapmayan, zora başvurmayan, hiçbir soyun dilini, dinini ve rengini küçümsemeyen, yüzyıllar içinde oluşan, erdemli bir yönetimin adıdır.
Osmanı devlet yönetimi, Yirmi birinci yüzyıların demokrasilerinin ulaşamadığı, demokrasi dışı değil, demokrasi üstü bir yönetimdir. Türkler değişik dinlerden, değişik ırklardan ve değişik renklerden insanlarla, bir arada barış içinde yaşamasını bilmişlerdir. Kimseye baskıyla kendi dillerini, kendi dinlerini, kendi kültürlerini benimsetmeye çalışmamışlardır. Osmanlı ülkesindeki insanlar, Yirminci yüzyılın ilk yarısına kadar, barış içinde birlikte yaşamışlardır.
Sınırların birbirine karıştığı Yirminci yüzyılın başında, Ortadoğu, Balkan ve Kafkas ülkelerini, “Millet Sistemi” altında toplayan, Osmanlı Devletinin küçülmesiyle, doğan güç boşluğunu Yirmi birinci yüzyılın başında, Türk ve İslam dünyasının devletler üstü kuruluşları dolduramamıştır. Bu yüzden bölge ülkelerindeki iç savaşlar, uluslararası kuruluşlar tarafından önlenememiştir. Tacikistan’dan Libya’ya kadar savaşlar birbirini izlemektedir.
Yararlı savaşın yararsız barışın olmadığı dünyada, savaş arayan devletler, savaş açtıkları devletlerden daha çok kendileriyle savaşırlar.
Yirmi birinci yüzyılda ilk yapılması gereken, devletlerin yıkıcı silahlı güçlerini, milletlerin silahsız yapıcı güçlerine dönüştürmektir.
Ülkelerin birbirlerine komşu oldukları yüzyılda, devletlerin savaşlarıyla değil, milletlerin üretimleriyle ayakta kalınır.