Batı ülkeleri ürün, hizmet ve bilgi üretiminde, Doğu ülkelerinden öndedirler. Ancak son onyıllarda Batı ülkelerinin dünya üretimindeki payları azalırken, Doğu ülkelerinin payları artmaktadır. Dünyanın üretim merkezi Batı’dan Doğu’ya kayma yolunda ilerliyor. Yirmi birinci yüzyılın ortalarında, dünyanın en büyük ekonomisi Çin olacaktır. İslam dünyası iki büyük ekonomik güç, Amerika ve Çin arasında dengeyi sağlayacaktır.
Ülkelerin üretim güçlerini büyütmede gösterdikleri başarı, hayatın bütün boyutlarına yansır. Üretim güçleri büyük olmayan ülkelerin, ekonomilerinin zengin, demokrasilerinin katılımcı, kültürlerinin derin, eğitimlerinin köklü olması mümkün değildir. Dünyada hiçbir ülkenin, üretimin güçsüzlüğü, kendiliğinden ortaya çıkmaz. Ekonomik ve kültürel alanlardaki güçsüzlük, eğitimsizlikten kaynaklanır. Güçlülüğün ve güçsüzlüğün kaynağında, değişmeyen dinamikler vardır.
Ülkeler doğal zenginliklerine, katma değer kazandırarak , tüketen ülkelerden üreten ülkelere dönüşürler. Türkiye başta olmak üzere Müslüman ülkeler, her alanda yaptıkları yenilenme yatırımlarıyla, üretim güçlerini büyütmede, aralarında işbirliğini geliştirmede önemli adımlar atıyor. Onlar eğitim seviyesi yıldan yıla artan insan kaynaklarıyla, zengin doğal kaynaklarını değerlendirme yolunda hızla ilerleyerek, Batı ve Doğu arasındaki dengeliyici bir konum kazanıyorlar.
Toplumların insanlığın bilgi ve bilgelik birikiminden yola çıkarak, bütün ülkelerin ortak hayat kaynakları, topraklardan, denizlerden ve gökyüzünden yararlanmaları, ekonominin hayatın içinde oluşan küresel dilini öğrenmelerine bağlıdır. Güçlü ekonomi güçlü kültürden kaynaklanır.Toprağı sabanla sürüp ekin ekmeyenler, buğdayın dilini, insanlara sofra açıp karınlarını doyurmayanlar, ekmeğin dilini bilemezler. Ekonominin dili üretimin dilidir, tüketimin dilidir,hayatın dilidir.
Ekonomi matematik gibi, fizik gibi, kimya gibi, bir küresel dildir. Bütün toplumlarda insanlar, bir yabancı dil öğrenir gibi, ekonominin dilini öğrenerek, ürünlerin, hizmetlerin ve bilgilerin üretimine, yeni zenginlikler kazandırırlar. Tarihin her döneminde üretimin dili çok yalın olmuştur. Üretim gücünü büyütmenin, sürükleyici gücü kültürdür. Ekonominin yalın dilinden yararlanmadan, kültürün karmaşık dilini anlamak, insanlığın bilgi ve birikimi güncelleştirmek kolay değildir.
Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, bütün ülkeler dünyanın birikimlerinden yararlanmak için, ekonominin yalın dilini anlamak ve toplumun bütün kesimlerine anlatmak zorundadırlar. Yoksulluk yağmur gibi gökyüzünden yeryüzüne yağmaz.Habil’den ve Kabil’den beri, bütün toplumlar üretim, tüketim ve paylaşım sorunlarıyla, karşı karşıya kalmışlardır. Üretimde birbirleriyle yarışmayan toplumlar, ekonominin değişmeyen sorunlarına, değişen çözümler bulamazlar.
Bir ülke ağlarken bir ülke gülmez, ekonomik sorunlara çözüm aramak, bütün ülkelerin görevidir.
Doğal kaynaklarına katma değer kazandırmayan ülkeler,toplumlarını zenginleştiremezler.
Kültürün karmaşık, ekonominin yalın dilini öğrenenler, bütün sorunlarını çözerler.