Osmanlı Devleti’nin uzun ömürlü olması, kuruluş yıllarından son yıllarına kadar eğitime önem vermesinden kaynaklanır. Osmanlı döneminde Bursa, Edirne ve İstanbul yanında, geleceğin sultanlarının sancak beyliği yaptığı Manisa, Kütahya ve Amasya, Anadolu’nun eğitim ve kültür merkezleri olmuştur. Osmanlı şehirlerinin odak noktasında çarşı, cami ve medrese vardır. Çarşının zenginliği, caminin etinliği, iki kurum arasında uyum ve düzeni, sağlayan medreseden kaynaklanmıştır.
Anadolu şehirlerinin ekonomik zenginliği ve kültürel derinliğe, eğitim kurumlarında öğretilen derslerin, bütün alanlarıyla hayatı kucaklamasından beslenmiştir. Tarihin her döneminde, eğitim seviyesi yüksek olan toplumların, ürün, hizmet ve bilgi üretim güçleri de büyük olmuştur. Eğitime yapılan yatırım, her zaman getirisi en yüksek olan yatırımdır. Bu yüzden, Fatih ve Kanuni başta olmak üzere, bütün Osmanlı sultanları, eğitime hem öncelik, hem de önem vermişlerdir.
Mehmet Akif, şiiri, düşüncesi ve eylemiyle, eğitimin önemini sürekli vurgulayan, bir çığır açıcı, şair düşünür olmuştur. O Sezai Karakoç’un “İstanbul içinde ikinci bir İstanbul” dediği Fatih’te doğup büyümüştür. Babası Rumeli, annesi Buhara kökenlidir. Yeniliğe açık, gözü pek yanını babasından, duyarlı, geleneğe bağlı yanını annesinden almıştır. Fatih Osmanlı
dünyasının, eğitim ve kültür merkezidir. Anadolu insanının, düşünce ve eylem kaynağı,Peyami Safa’nın “Fatih Harbiye” romanında anlattığı gibi, Harbiye değil Fatih olmuştur. Anadolu Fatih’ten beslenmiştir.
Şiirlerinde sürekli eğitimin önemini vurgulayan, hayatı şiire şiiri hayata taşıyan Mehmet Akif’in babası, Temiz Tahir diye bilinen Fatih medresesinin hocalarından Mehmet Tahir’dir. O temel eğitimini ailesinden almıştır. Lise eğitimi sırasında Arapça, Farsça ve Fransızca öğrenmiş, Gülistan, Bostan ve Mesnevi’yi yazıldığı dillerden okumuştur. Çocuk yaşta kaybettiği, “Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak / Vücudu zinde, fa- kat saç sakal sadece ak” diye anlattığı babası, onun aynı zamanda hocası olmuştur.
Anadolu Hisarının karşısına Rumeli Hisarını yaptırarak, Boğazı denetim altına alan Fatih’in, İstanbul’u alması, Anadolu ile Balkanlar’ın el ele vermesi, Avrupa tarihinde köklü dönüşümlere yol açan, büyük bir dönüm noktasıdır. Fatih İstanbul’da ilk namaz kıldığı Ayasofya ile yetinmemiş, onun kadar görkemli Fatih camisi ve çevresindeki eğitim kurumlarını, Havariler Kilisesi’nin harabelerinin üzerine inşa ettirmiştir. Fatih kabrinin Ayasofya’da değil, adını verdiği Fatih’te olmasını istemiştir. Artık Roma yüzyılları bitmiş, Osmanlı yüzyılları başlamıştır.Fatih Otranto’dan Roma’ya yol açmak istemiş, ancak genç yaşta ölümü, rüyasını gerçekleştirmesini önlemiştir.
Dünyada her şeyi bilmek, her şeyi öğrenmek için, inanılmaz bir istek ve merak duyan, döneminin önde gelen bütün dillerini bilen, “İki kıtanın İki Denizin” Sultanı Fatih’in kurduğu medreseler,zamanında ileri düzeyde öğretim yapan eğitim kurumlarıdır.
Medreseler öğrenmesini öğrenmenin yaşı, yeri ve zamanı yok diyen, kapıları öğrenmek isteyen herkese açık olan, sürekli eğitimin öncülüğünü yapmışlardır.Onlar her zaman öğrenmenin, yeri, zamanı ve yaşı yoktur, demesini bilmişlerdir.
Giderleri devletten daha çok, vakıflarla karşılanan eğitim kurumları, hem uzun ömürlü olmuşlar, hem de Osmanlı Devleti’ne her alanda, büyük bir güç ve üstünlük kazandırmışlardır.
Mehmet Akif “Fatih Camii” şiirinde,Fatih’in camisini: “Bu mukaddes mabedin üstünde bölük bölük ruhlar uçuşmakta, bu yüksek kubbenin altında dalga dalga nurlar parıldamaktadır” diye anlatır.
Fatih’in eğitime büyük önem veren Mehmet Akif’in, düşünce ve eylem dünyasında vazgeçilmez bir yeri vardır.
İstanbul’da Caminin çevresinde oluşan eğitim kurumlarıyla, Fatih her zaman, Fatih’in İstanbul’u olmuştur.
Anadolu insanın düşünce ve eylem dünyasında,Fatih İstanbul’dur, İstanbul Fatih’tir.
Fatih İstanbul’u fethetmemiştir, İstanbul Fatih’i fethetmiştir.