Sağ ve Sol çatışmasının doruk noktasına çıktığı dönemlerde, Büyük Doğu’nun odak noktasını oluşturan Anadolu’nun çile çeken insanları, yitirilen düşünce ve eylem canlılığını, yeniden kazanmanın yolunun, hiçbir zaman Kapitalizmden ya da Komünizmden geçtiğine inanmamıştır. Onlar “Yiğit düştüğü yerden kalkar” diyerek, kendilerini tekrar Avrupa’ya taşıyacak gücün, dinamiklerini Anadolu’nun tarih hazinelerinde aramışlardır. İnsanlar gibi, toplumlar da aradıklarını, kaybettikleri yerde bulurlar.
Anadolu insanı kültür ve ekonomi arasında, yaz ile kışa benzer ilişkilerin, karmaşık dokusunu, herkese açık birer üniversite olan, edebiyat ve medeniyet dergilerinden öğrenmiştir. Her biri birer düşünce ve eylem odağı olan dergiler, yukarıdan gelen baskıyla tarihine, kültürüne ve coğrafyasına yabancılaştırılan Anadolu’ya, izlemesi gereken yolu gösteren, birer pusula, birer açık üniversite olmuşlardır.Dünyanın bütün ülkelerinde dergiler aynı işlevi yüklenirler.
Kervan toplumu olan Anadolu Türkleri, Cumhuriyet döneminde İstanbul’da yitirilen gücün, dünyanın başka şehirlerinde bulunmasının mümkün olmadığını, edebiyat ve medeniyet dergilerin çevresinde toplanan aydınlardan öğrenmiştir. Onlar Türkiye’de yeni bir kuşağın, düşünce ve eylem dünyasının mimarları olmuşlardır Onların yorulma ve doyma bilmez bir arayışla, edebiyatta yeni sözler söyleyerek, yeni açılımlar yapmaları, yeni açılımlar yaparak, yeni sözler söylemeleri, Anadolu insanının kültür ve ekonomi dünyasında, köklü dönüşümlere yol açan, sarsıcı fırtınalar estirmiştir.
Türkiye’de Cumhuriyet dönemindeki dergilerin tarihi, yabancılaşmaya karşı, her alanda sürdürülen hesaplaşmasının bir tarihidir. Devlet eliyle toplumun kendi değerlerine karşı yabancılaştırılmasının, her türlü baskı ve şiddete başvurularak uygulandığı bir dönemde, Büyük Doğu dergisi, geleceği Avrupa’da değil, Anadolu’da arayanların toplandığı, bir medeniyet ve edebiyat üniversitesi olmuştur. Necip Fazıl, Anadolu insanının cebinde kaybettiği güneşi, başka yerde aramasının, kendi tarihine savaş açmaktan, başka bir anlama gelmediğinin, üzerinde önemle durmuştur.
Necip Fazıl “Türk edebiyatı münekkitsiz ve Türk tarihi de müverrihsizdir” diye düşündüğü için, ömrü boyunca bu iki gö- revi birden yüklenmiştir. Bu yüzden yalnızca edebiyatta değil, tarihte de çığır açıcı çalışmalar yapmıştır. Osmanlının çöküşünü durdurup yükselişe geçmesi için, özellikle eğitim alanında büyük hamleler yapan, Sultan Abdülhamit üzerindeki sis perdesini, ilk defa Necip Fazıl kaldırmıştır. Onun toplumun kanını döken değil, kanını tazeleyen geniş görüşlü bir sultan olduğunu, Anadolu insanı Necip Fazıl’dan öğrenmiştir.
Türkiye ve İslam dünyasının yeniden yapılandırılmaya çalışıldığı bir dönemde, Sultan Abdülhamit İslam tarihinin kilit isimlerinden biridir. Batılılar tarafından “Taçlı Diplomat” olarak nitelendirilen Abdülhamit’in, ekonomik hamleleri, eğitim yatırımları, iç ve dış politika stratejileri, olumlu olumsuz bütün yönleriyle incelenmeden, Türkiye’nin kendisine Batı ve İslam dünyasında, yeniden sağlam bir yer açması,çok zor olacaktır.
Ülkelerin geleceğinde eğitim sermayesi, finansal sermayeden çok daha önemlidir. Anadolu insanının bin yıllık düşünce ve eylem birikimi, bütün dünyayı, açıklık içinde yeniden yapılandıracak zenginliktedir.
Türkiye’yi ve bütün ülkeleri, yeniden yapılandıracaklar, sengin eğitim sermayeleriyle, karşılarındaki düşmanlarından önce, yanlarındaki dostlarını yeniden yapılandırmasını bilenler olacaktır.
Dünyayı dönüştürecek düşünce ve eylemin öncüleri, kutsal değerlerin zamanla geçerliğini yitirmeyen ilkelerini, yeniden kültüre ve ekonomiye kazandıranların arasından çıkacaktır.
Komünizmiyle,Kapitalizmiyle seküler değerler tedavülden kaldırılmış paralar gibi, geçerliliklerini yitirmişlerdir.
Yeni dünyayı, ekonomik değerleri değil,kutsal değerleri savunanlar inşa edeceklerdir.