Müslümanların İspanya’ya ve Orta Asya’ya ulaşmalarıyla, büyük bir canlılık kazanan ekonomik, siyasal ve kültürel hayat, mezhep savaşlarıyla yakılıp yıkılan, Avrupa ülkelerine de yansımıştır. Orta Asya’nın büyük bilginleri Hint ve Yunan kültürünü İslam kültürünün ışığında özümseyerek, fizikten kimyaya kadar sosyal, sağlık ve teknik bilimlerin her alanında, özgünlüğünü hiç yitirmeyen, eşsiz eserler ortaya koymuşlar ve bilim dünyasının kutup yıldızları olmuşlardır.
Bilim tarihçisi Fuat Sezgin’in ayrıntılı olarak ortaya koyduğu gibi: Orta Çağ Müslümanları, kendilerinden önceki bilimleri geliştirdiler, yeni bilimler kurdular ve bugün Batı dünyasında geliştirilen pek çok bilimin de temellerini attılar. Yirmi birinci yüzyılda dünyanın bilimsel alandaki başarısı: Müslümanların öncülüklerini yaptıkları, temel eserlerini verdikleri bilimlerin geliştirilmesi, zenginleştirilmesi ve yeni boyutlar kazandırılmasına dayanır. Bilimsel gelişme kesintisiz bir süreçtir.Bilim Çin’de,Amerika’da olsa, bulunur ve alınır.
İbni Sina, İbn Rüşd, İbn Arabi, Biruni, Farabi ve İbn Haldun bilim dünyasının parlaklıklarını hiç yitirmeyen kutup yıldızlarıdır. Aynı dönemde Orta Asya’da yaşayan üç büyük bilgin ve düşünür, felsefe, tıp, astronomi ve matematik alanlarında verdikleri eserlerle, dünya bilim tarihinde kendilerine vazgeçilmez bir yer açtılar. Dünya düşünce tarihinde Farabi’nin adı, Aristo’dan önce anılır. Farabi Batı dünyasını aydınlatan, “Muallimi Sani” olarak ünlenen, ilk Türk ve Müslüman düşünürdür.Batı dünyasının tanıdığı Aristo, Farabi’nin süzgecinden geçen Aristo’dur.
Aydın Sayılı’nın ve Seyit Hüseyin Nasr’ın doktora hocası, Harvard’ın bilim tarihçisi George Sarton aşılmamış “Bilim Tarihi” kitabında bilimsel gelişmeleri, her biri elli yıl süren dönemlere ayırır ve her dönemi ismini veren, bir düşünürle açıklar. Dünya bilim tarihinde Yunanlı bilginler “450 ve 300” arasında üç dönem, Avrupalılar “1100 ve 1200” arasında iki dönem, Müslümanlar “750 ve 1100” ile “1200 ve 1350” yılları arasında beş ve üç dönemlik yer tutarlar. Dünyadaki bilimsel gelişmelerin lokomotifi Yunanlı bilginler değil, Müslüman bilginlerdir.
İslam’ın doğuşunun üzerinden bir yüzyıl bile geçmeden, Müslümanların Çin denizinden Atlantik okyanusuna kadar uzanan mucizevi açılmaları olmasaydı, bilinen Avrupa başka bir Avrupa olacaktı. Yunanlı bilginlerin çalışmaları, çok dar bir coğrafyada kalırken, Müslüman bilginlerin çalışmaları, çok geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Ticaretin özendirildiği, üreten el olmanın erdem kabul edildiği, Müslüman toplumlardaki bilimsel canlılık, ekonomik ve sosyal yapıda da köklü dönüşümlere yol açmıştır.
Orta Çağ Müslümanlardan daha çok, Hristiyanlar için karanlık çağdır. Orta Çağ’da Avrupa şehirleri yoksullukla boğuşurken, Şam, Bağdat, Kurtuba, Buhara ve Semerkant, her alanda altın dönemlerini yaşamışlardır. Orta Çağ’da “Roma gölü” olan Akdeniz, “Müslüman gölü”ne dönüşmüştür.
Batı düşüncesinin temellerini, Yunanlı bilginlerden önce Müslüman bilginler atmıştır. Müslümanlar için “Muallimi Sani” olan Farabi, Hristiyanlar için “Muallimi Evvel”dir.”Erdemli Devlet”in mimarı Farabi’nin e-tartışmadığı konu yoktur.
Avrupalılar Birinci Rönesanslarını Yunanlılardan değil, Müslümanlardan ödünç aldıklarıyla gerçekleştirdiler.Roger Garaudy’nin önemle vurguladığı gibi, Avrupalılar İkinci Rönesanslarını Müslümanlarla birlikte yapacaklardır.
Avrupa Rönesans’ında Yeni İslam’ın payı,Eski Yunan,Eski Roma ve Eski Hristiyanlık’tan çok daha büyüktür.
Avrupa’da Rönesans adına ne varsa, ne yapılmışsa, hepsinin ana temel taşları Endülüs’te atılmıştır.
Kare dünyada Endülüslü bilginler ve bilgeler olmadan, İkinci Avrupa Rönesansı gerçekleşmez.
Brüksel İstanbul’un katkılarıyla, er ya da geç Avrupa’nın, İkinci Kurtuba’sı olacaktır