Zamanla insanların bedenleri ölür, ruhları ölmez. Ruh bedensiz varlığını korur, beden ruhsuz varlığını koruyamaz. İnsanın değerlendirmek zorunda olduğu zaman, beden ile ruhun bir arada bulunduğu beşikten mezara kadar olan zamandır. Bu bağlamda, hayat zamandır, zaman hayattır. Zamana verilen değer, geleceğe verilen değerdir. Zamanlarını değerlendirmeyi başaranlar, her alanda geleceklerini güvence altına alırlar.
Zaman kültürün olduğu kadar, ekonominin de sınırlı sermayesidir. Zamanı ürün, hizmet ve bilgi üretimine dönüştürmesini bilenler güçlü olurlar. Hayatın anlamlı ve yaşanır kılınması için, insanların tükettiklerinden, daha fazlasını üretmeleri gerekir. Ekonomik, siyasal ve kültürel hayata, yeni eylem alanlarını, gelen günlerinde geçen günlerinden, daha fazla üretim yapmasını bilenler açar. Ürettikleri tükettiklerini karşılayamayan, toplumlar yoksullaşmaktan kurtulamazlar.
Görünen ve görünmeyen iki dünyada, insanların hesapları kendilerine verilen zaman içinde, dünyadan aldıklarıyla, dünyaya verdikleri karşılaştırılarak görülür. İnsanların bedenleri, arkalarında bıraktıkları eserleriyle, ölümsüzlük kazanırlar. Ruhlar bedenleriyle, bedenler eserleriyle ölümsüzlüğün tadına varırlar. İnsanlar üretirken, taştan kaleler gibi uzun ömürlü
olmanın, tüketirken kumdan kaleler gibi kısa ömürlü olmanın peşinden koşmalıdırlar.
Bedenler ölür ruhlar ölmez diyenler, zamanla dost olmak ve barış yapmak zorundadırlar. Zamanla el ele vermeyen, iş birliği yapmayanlara, zaman hazinelerinin anahtarlarını vermez. Zaman dostlarına yeni üretim, düşmanlarına da yeni tüketim kapıları açar. Toplumların bütün kesimlerinde, üretenler zamanlarını değerlendirerek, zamanın önünden giderler. Tüketenleri ise zaman değerlendirir, onlar zamanın ardından koşarlar.
Seküler kültürle yoğrulan toplumların simgesi, göklere isyan edercesine yükselen gökdelenlerdir. Kutsal kültürle yoğrulan toplumların simgesi ise, göklerle uyum ve denge içinde olan saat kuleleridir. Dünyanın her yerinde, hayatın her boyutunda saatin ve zamanın bilincinde olunmadan, yeryüzünün bütün insanlar için, yaşanır kılınması mümkün değildir. Necip Fazıl’ın “Zaman” şiirinde vurguladığı gibi: “Zaman her yerde ve / Her şeyin içinde” dir.
Hayatın odak noktasında zaman duruyor, insan geçiyor diyen saat vardır. Tarihin her döneminde, hayat saatin çevresinde şekillenmiştir. Saat iyilik peşinde koşanlara iyiliğin, kötülük peşinde koşanlara da kötülüğün yollarını açar. Saatle insana hayatın içinde olduğunu, haber veren zaman, insanın en büyük hazinesidir. İnsan kendisine bedelsiz olarak verilen, eksiksiz gizemli hazineyi, kusursuz bir biçimde değerlendirmek zorundadır.
Zaman karşısında bütün insanların, öğrenci olduğu en büyük öğreticidir. İnsanlar en değerli hazineleri, kollarında taşıdıkları saatleridir. İnsanların gelecekleri, saatlerine verdikleri öneme göre, aydınlık ya da karanlık olur.
Kaynakların kaynağı, sermayelerin sermayesi zaman, aydınlıktan korkan insanların elinde yıkıcı, karanlıktan korkan insanların elinde, yapıcı bir güç kazanır.
Güneşin yakamadığı, yıldırımın öldüremediği, fırtınaların baş eğdiremediği saat, insanın elinde ölümsüzlüğe ayarlanır