İnsanların anası ve babası Havva ile Adem’dir.Onlar yitirdikleri vatanlarını Mekke’de bulmuşlardır. Mekke dünyanın, Kabe Mekke’nin nirengi noktasıdır. İnananlar yüzlerini Kab”ye, şehirler yönlerini Mekke’ye döner. Kabe mabetlerin, Mekke şehirlerin anasıdır. Kabe’ye ilk şeklini insanlığın atası İlk Peygamber Adem, son şeklini de peygamberlerin sonuncusu Son Peygamber Muhammed vermiştir. Mekke peygamberlerin ve bütün insanlığın ana vatanıdır.
Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, bütün inananların da öz vatanı Mekke’dir. Soyları ne olursa olsun, insanlar Mekke’nin çevresinde halka halka büyüyen, kolları bütün dünyaya yayılmış, büyük bir ailedir. İkinci büyük ailenin üyeleri her yıl Mekke’de buluşur. İnananların oluşturduğu ikinci büyük aile, günde beş vakit yüzlerini Kabe’ye dönerek, onun çevresinde, onunla bağlarını yeniler. Büyük ikinci ailenin gücü, Mekke’den beslenir.
İnanan insanlar, Mekke’den Medine’ye hicret ettikleri gibi, Medine”den Buhara’ya, Kurtuba”ya bütün dünya şehirlerine hicret etmişlerdir. Onların öz vatanı yanlarında taşıdıkları Mekke’dir. Onlar Mekke gibi Kabe’yi de yanlarında taşıdıkları için, ezan okunan her yeri vatan, ezan okunmayan yerde ezan okumayı görev bilmişlerdir. Bu yüzden, Araplar Batı, Türkler de Doğu Roma’nın bütün topraklarını kendilerine vatan edinmişlerdir.
Avrupa”nın “Küçük Afrika”sı İspanya ve “Küçük Asya”sı Anadolu, geçmişte, Batı ve Doğu Roma’yı nasıl dönüştürmüşlerse, bugünün Roma’sı olan AB”ni de dönüştüreceklerdir. Tarık bin Ziyad İspanya’nın, Alparslan Anadolu’nun kapılarını, vatanlarını yanlarında taşıyanlara açtılar. Onlar gittikleri her ülkenin ekonomik, siyasal ve kültürel hayatına büyük bir canlılık kazandırdılar. Bu yüzden Araplar İspanya’da Türkler de Rumeli’de yüzyıllarca kaldılar. Ve arkalarında silinmez izler bıraktılar.
Avrupa Afrika’dan Cebelitarık, Asya’dan İstanbul Boğazı’yla ayrılır. İspanya, Afrika’nın, Balkanlar Asya’nın Avrupa’ya açılma kapısıdır. İspanya ve Türkiye, zengin tarihleri ve derin kültürleriyle, Avrupa’nın geçmişinde olduğu gibi, geleceğinde vazgeçilmez bir yer tutacaktır.İkinci Avrupa Rönesansı’nın temelleri, Kurtuba’da ve İstanbul’da atılacaktır.
Araplar ve Türkler, Avrupa kültürüne yalnızca doyumsuz bir tad değil, solmaz bir renk kazandırmışlardır. İki dünya olmadan Avrupa kültürünün, Yirmi birinci yüzyıla uyum sağlaması ve rekabet üstünlüğü kazanması mümkün değildir. Geleceğin savaşsız barış dünyasının temelleri, Amerika’da, Çin’de değil, Avrupa’da atılacaktır.
Ziya Paşa”nın Batılı ve Doğulu kaynaklardan yararlanarak hazırladığı “Endülüs Tarihi” isimli kitabında anlattığı gibi, Müslümanlar zengin bilim ve düşünce çalışmalarıyla, Ortaçağ’ın karanlıklarını aydınlatarak, Avrupa Rönesansı”nın temellerini atmışlardır.
Endülüs, İspanya’yı, İspanya da Avrupa’yı dönüştürmüştür. Roma’nın bir parçası olan İspanya, Endülüs ile Avrupa’nın ana kaynaklarından biri olmuştur.Roger Garaudy’nin önemle vurguladığı gibi, Avrupa Rönesansı İtalya’da değil, İspanya’da başlamıştır.
Dağılma korkusu yaşayan Avrupa’nın, Amerika ve Çin karşısında rekabet gücünü koruyabilmesi, Türklerin ve Arapların dostluklarını kazanmasına ve onlarla yan yana yaşamalarına bağlıdır.
Dünyayı vatanlarını yanlarında taşıyanlar dönüştürür.
Avrupa Hristiyanlarla Müslümanların bir arada yaşadığı, Yirmi
birinci yüzyılın barış coğrafyası olacaktır.
Barış dünyasının ana yol haritası, Son Peygamberin öncülüğünde hazırlanan ve dünyanın ilk yazılı anayası olan, “Medine Sözleşmesi”dir.
Barış dünyasında, herkesin dini kendi dinidir, herkesin dili kendi dilidir, kimse kimseye dinini ve dilini değiştirmeye zorlayamaz.