Dünyada nasıl ağaçsız orman, ormansız ağaç olmazsa, düşün- cesiz eylem, eylemsiz düşünce de olmaz. Bu yüzden, iki dünyayı bir bütünün, iki ayrı yüzü olarak gören Anadolu edebiyatında, “Bulut biziz, yağmur bizdedir”, “Edebiyat biziz, şiir bizdedir”, “Söz biziz, öz bizdedir” denilir. Hayatın hayat olmasında, düşünce eylemden, eylem düşünceden ayrılmaz. Düşünceyi eylem, eylemi düşünce ayakta tutar.Düşünce eylemin, eylem düşüncenin habercisidir.
Anadolu’nun bilge insanları, düşüncelerini eylemleriyle, eylemlerini düşünceleriyle, uyum ve denge içinde tutmasını bilmişlerdir. Onların düşünce ve eylem dünyalarında, yazı sözden, söz yazıdan ayrılmaz, yazının söze, sözün yazıya eşdeğer bir gücü ve etkisi vardır. Yazı düşünceyse, eylem sözdür. Anadolu’da sözlerin yazıyla bağlanması sürekli vurgulanır. Bilgelerin hep tekrarlandıkları gibi, konuşulan unutulur, yazılan unutulmaz.
Anadolu insanının yazı ve söz geleneğine, yeni boyutlar kazandırmada sürekli okunan, insanlık tarihindeki, yapılışları ve yıkılışları anlatan, zengin peygamber öykülerinin, ayrı bir yeri ve önemi vardır. Yüzyılların içinden açıklana açıklana, yorumlana yorumlana gelen İhya, Fütuhat, Mesnevi, Anadolu insanının beslendiği kitapların başında gelir. Onlar kutsal kültürü bütün zenginlikleriyle, yalnızca Anadolu’ya değil, dünyanın her ülkesine taşımışlardır.
Dünyanın bütün dillerinde, sözün uçuculuğu yanında, yazının kalıcılığını vurgulayan özdeyişler ve atasözleriyle karşılaşılır. Türkler Anadolu’dan Balkanlara, Kafkaslara almak için değil, vermek için giden, ermişlerin öykülerini okuyarak gitmişlerdir. Ermişlerin veren el olmada, sınır tanımayan, düşünce ve eylem dünyalarında, düşmanlıklar dostluklara, dostluklar kardeşliklere dönüşmüştür. Onlar alçak gönüllükte toprak, eli açıklıkta deniz gibi olmuşlardır.
Anadolu’nun erleri ve erenleri, dünyada kutsal kültürün, en başarılı taşıyıcıları olmayı bilmişler, sevmişler ve sevilmişlerdir. Toplumların sağduyusunu oluşturan, sevginin gücü küre- seldir, sevgi sınır tanımaz. Dünyanın her yerinde sevgi kutsal kitaplardan beslenir. İnsan sevgisi, kardeşlik bağları, yardımlaşma coşkusunun kökleri, kutsal kitaplara dayanır. Sevgi baş- kalarının acılarını paylaşmayı, yardımlaşmayı ve dayanışmayı bilenleri işidir.
Erenler ve erler silahlarla yürüyenlerin, silahlarla karşılandıklarını bildikleri için, ellerinde güllerle yürürler, ellerde güllerle karşılanırlar. Onlar zengin düşünce, etkili eylem dünyalarında, gittikleri her coğrafyada, tohumları filizlendiren toprak, insanları gölgelendiren çınar, toprakları bereketlendiren yağmur olmayı bilmişlerdir. Dergahlar çeşit çeşit meyvaları olan ağaçlar gibi, insanları açlık, yoksulluk ve gelecek korkusundan kurtarmıştır.
Dergahlarda kutsal kültürle donananlar, çıktıkları yolculukta toplumların hem geçmişlerini hem de geleceklerini görürler. Düşünce ve eylemin coşkusunu duyanlar, onlarla birlikte doğru düşünme ve doğruyu arama kervanına katılırlar.
Geçmiş ile gelecek, düşünce ile eylem, yazı ile söz arasındaki yıkılmaz köprüler, edebiyatla inşa edilir. Edebiyatla doğru düşünce, güzel eyleme dönüşür. Doğru düşünce olmadan güzel eylem olmaz.
Dünyanın geleceğinin güneşi, mitoloji kahramanlarının vatanı Atina’dan değil, Peygamberlerin vatanı, Mekke’den, Medine’den, Kudüs’ten doğacaktır.
Düşünce ve eylem dünyasının dönüştürücü güçlerinin yol gizemli haritası kutsal kitaplarda ve kutlu şehirlerde aranmalıdır.
Kur’an Medine’yi,Medine Mekke’yi nasıl savaşsız dönüştürmüşse, bütün şehirler öyle dönüştürülmelidir.