Asya’nın ortalarından Avrupa’nın ortalarına doğru, uzun bir yolculuğa çıkan Türk dünyasının, düşünce ve eylem geleneği, medlerle ve çezirlerle dolu, Anadolu’nun bin yıllık çalkantılı tarihi içinde oluşmuştur. Bir ayakları Karadeniz’de, bir ayakları Akdeniz’de olan Türklerin gözleri, geldikleri Asya’dan daha çok gittikleri Avrupa’da olmuştur. Semerkant’tan Saraybosna’ya kadar uzanan, büyük bir coğrafyada ordugahlar inşa ede ede değil, dergahlar inşa inşa ilerlemişlerdir.
Doğu’dan Batı’ya uzun yolculuklarında, Türkler silahlı güçlerle şehirleri kazanmaktan daha çok, silahsız güçlerle gönülleri kazanmaya önem vermişlerdir. Ahmet Yesevi’den Yunus Emre’ye, Hacı Bayram’dan Gül Baba’ya, gönül dünyasının zirveleri,düşünceyi eylemle, hayatı edebiyatla zenginleştirmeyi bilmişlerdir. Onlar bulundukları her coğrafyada, hayatı bir yandan kolaylaştıran, bir yandan güzelleştiren, bilgiye ve bilgeliğe yeni açılımlar kazandıran kültürleriyle, geniş çekim alanları oluşturmuşlardır.
Ekonomide kuruluşların çarpan ve çoğaltan işlevi gibi, kültürde edebiyatın kolaylaştıran ve güzelleştiren işlevi vardır. Edebiyatlar kültürlerin, kuruluşlar ekonomilerin yenilenme alanlarıdır ve canlılık kaynaklarıdır. Ülkelerin edebiyat geleneklerinin oluşmasında, geçmişin derinliklerinden geleceğe bakan, edebiyatı hayata hayatı edebiyata taşıyan edebiyatçıların toplandığı dergiler vazgeçilmez bir yer tutarlar. Onlar çevrelerinde toplanan edebiyatçılarla, toplumların düşünce ve eylem dünyalarını zenginleştirirler.
Türkiye’nin Yirminci yüzyılına damgasını vuran dergilerin arasında, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera, Yedi İklim, Hece dergileri kurucularıyla, yazarlarıyla, okuyucularıyla ilk sıralarda yer alırlar. Onlar Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde seküler değerler karşı, kutsal değerleri savunan, Mehmet Akif’lerin, Yahya Kemal’lerin saflarında, yer almışlardır. Şiirle, hikayeyle, denemeyle,romanla silahlanan edebiyatçılarla, sekülerleşmeye yerli düşünceyle karşı durma hareketleri,büyük bir ivme kazanmıştır.
Doğu’dan Batı’ya dünyanın her yanında, Sağ ve Sol çatışmalarının bütün ülkelerinde büyük siyasal ve kültürel çalkantılara yol açtığı, ülkeleri savaştan savaşa, krizden krize sürüklendiği bir dönemde, Türkiye’de Komünizm ve Kapitalizm saflarında yer almayan edebiyatçılar, Türk ve İslam dünyasını geleceğini, Moskova’da ve Washington’da değil, İstanbul’da aramışlardır.
Dünya barışının güvencesi İstanbul’da, Üsküdar, Mekke, Eyüp, Medine, Kadıköy, Küdüs toprağıdır.
İstanbul’da barış olursa,Moskova’da,Brüksel’de,Washington’da savaş olmaz.