Dünyanın her yanında Müslüman toplumların güçleri, görünen ve görünmeyen dünyaları, bir bütünlik içinde ele almasını bilmelerinden kaynaklanır. Ekonomik, siyasal ve kültürel, bütün alanlarda yönetilenler ve yönetenler, Allah’ın herkesi gördüğünü, her şeyi bildiğini, her sesi duyduğunu bilirler ve inanırlar. Bunun için İslam dünyasında insanlar, oldukları gibi görünmeye, göründükleri gibi olmaya, büyük özen gösterirler. Onların özel dünyaları yoktur. Onlar özel dünyalarından önce, güzel dünyalarıyla bilinirler.
Görünen dünyada devletlerin bir yöneticisi olur, hiçbir ülkede birden fazla yönetici olmaz. Dünyanın neresinde olursa olsun, bir ülkede birden fazla yönetici olursa, çatışmalar ve iç savaşlar birbirini izler. Görünen dünyada herşey göründüğü gibi, ele alınır ve eksiksiz değerlendirilmeye çalışılır. Hiç kimse iç dünyasndaki inişlerden ve çıkışlardan sorumlu tutulmaz. Hayatın bütün alanlarında insanlar, düşündüklerinden daha çok, hayatı kolaylaştıran ve zorlaştıran eylemleriyle değerlendirilir.
Görünmeyen dünyada başka bir güzellik, başka derinlik yaşanır. Yaşanılan güzellikler, ulaşılan derinlikler, yalnızca Allah’ı sevmekle ve yalnızca Son Peygambere bağlanmakla kazanılır. Gökyüzünün kapıları yalnızca Allah için sevenlere açılır. Allah sevgisinde ve Peygamber bağlılığında yok olanlar, görünmeyen dünyanın birbirini izleyen sınavlarından yüz akıyla çıkarlar. Gönül dünyasının zirvelerine, güç ve çoşku veren, büyük çilelerden sonra ulaşılır.
Görünmeyen dünyanın göz kamaştırıcı sınırsız zenginliklerinin yanında, görünen dünyanın sınırlı zenginlikleri çekiciliklerini yitirir. Ülkelerde görünen dünyanın, bilinen kaynakları bir yöneticiye emanet edilirken, görünmeyen dünyanın bilinmeyen kaynakları, binlerce yöneticiye emanet edilir. Görünmeyen dünyanın bilgeliği, görünen dünyanın bilgisini yönlendirir. İbrahim Ethem gibi unutulmaz çığır açıcılar, görünen dünyayı bırakarak, görünmeyen dünyada zirvelerin zirvesine ulaşırlar.
Dördüncü baskısını hazırladığımız, “Zamanı Aşan Şehirler” ayrıntılı olarak anlattığımız gibi,Kafkas coğrafyasında dağların savaşçı insanları, geleneksel silahlarla Ruslara karşı, yıllarca dünyada benzeri olmayan bir direnç göstermişler. Kafkasyalıların hayatlarında savaşlar ve silahlar vazgeçilmez bir yer tutar. Kafkas ülkelerinde dağlar, insanların doğal kaleleri görevi yüklenir. Puşkin’nin Kafkas ülkelerine yaptığı bir yolculukta, “Hançer ve kılıç, bedenlerinin ayrılmaz bir parçası olmuş. Bir Çerkez çocuğu daha konuşmayı öğrenmeden, bu silahları kullanmayı öğrenir” gözlemini yapar.
Yüksekliği binlerce metreyi bulan Kafkas dağlarının zirvelerden karlar hiç eksik olmazmış. Kafkas ülkelerinin kusur derecesinde cesur insanları, tarihte gerilla savaşının ilk örneğini vererek, Rus yayılmacılığına karşı yüzyıllarca direnmişler. Bölgenin dağlık yapısı savunmayı kolaylaştırmış. Kafkaslarda Azerbaycan ve Ermenistan arasında savaşlar ve Türk toplumlarıyla Slav toplumları arasında, yüzyıllardan beri devam eden hesaplaşma, Erdem Beyazıt’ın unutulmaz şiirini şiirini hatırlatır.
Yüreğim usul usul vuruyor Kafkasyalıyım.
Namludan yeni çıkmış sıcacık kurşun gibi,
Dağlılar dağlar gibi, ormanlar ordugah gibi,
Ağaçlar asker gibi,
Bir şimal rüzgarı değil, bir Şamil fırtınası,
Tutsaklık haritası değil bir zafer coğrafyası,
Can pazarında Azerbeycanda.
Kafkaslarda bir Şimal rüzgarı değil, bir Şamil fırtınası esiyor. Bu fırtınanın öptüğü alınlar, Kazan, Bahçesaray, Ufa, Şeki, Saraybosna, Kosova, Üsküp, Bakü, Aşkabad, Bişkek, Almatı, Buhara ve Semerkant’da yıldızlar gibi parlıyor.
Kuzey dünyasında Kaşgar’dan Kazan’a, yerin altında binlerce erenin yattığı, yeni bir Türk coğrafyası oluşuyor. Türk ülkeleri yeni bir gelecek inşa etmek için, kültürel kaynaklarına dönüyorlar.
Ekonominin bayrağı kültürün bayrağını izler.Kültür ekonominin öznesidir. Kültürde işbirliği yapanlar,ekonomide güçbirliği yapmasını bilirler.