Toplumların birbirleriyle iletişim ve etkileşim içinde oldukları dünyada, kültürün ve ekonominin, ana dinamiğini kuruluşlar oluşturur. Dünyanın her yanında toplumları, kamu, özel ve vakıf kuruluşlar ayakta tutarlar. Onlar üç ayaklı büyük bir masaya benzerler, ayaklardan biri eksik olursa, nasıl masanın dengesi bozulursa, toplumların da dengesi bozulur. Toplumlarda ekonomik, siyasal ve kültürel uyum ve düzen kuruluşlarla sağlanır.
Kuruluşların oluşturdukları birbiriyle kesişen üç daire, her biri farklı işlevleri olan üç alandaki kuruluşları temsil ederler. Özel kuruluşlar varlıklarını devam ettirebilmek için, kar amaçlı olmak zorundadırlar, işlevleri ürettikleri ürünlerle, toplumların ihtiyaçlarını karşılamaktır. Kamu kurumlarının amaçları kar elde etmek değildir, işlevleri toplumda güvenliği ve adaleti sağlamaktır. Vakıflar amaçları hizmet üretmek olan kuruluşlardır, işlevleri hayatı kolaylaştırmaktır hem güzelleştirmektir.
İster kamu, ister vakıf, ister özel olsun, bütün kuruluşların temsil edildiği üç dairenin, örtüştüğü ortak alan ürünlerin üretildiği, hizmetlerin verildiği ve bilgilerin geliştirildiği alandır. Bütün kuruluşların değişmeyen amaçları, alanlarında üretim yapmaktır. Dünyanın her yerinde kuruluşların güçleri ve başarıları, ürettiklerinin değerleriyle ölçülür. Dünyayı yaşanır kılanlar, tükettiklerinden daha fazlasını üretenlerdir. Tarih boyunca dünyayı, tüketmesini değil, üretmesini bilenler değiştirmiştir.
Kuruluşlar birbirleriyle gelirlerini artırmada doğru, giderlerini azaltmada ters orantılı, bir yarışa girerek, toplumlara değişik alanlarda katkıda bulunurlar. Kuruluşlar arasında yarış olmazsa, hayatın hiçbir alanında, yenilik yapmak ve üretimi artırmak mümkün olmaz. Bütün kuruluşları kurucularından daha çok, yüzyılların içinden süzülüp gelen kuralları uzun ömürlü kılar. Kuralların olmadığı kuruluşlarda kurumsallaşma olmaz. Kuruluşlar kurucularıyla değil, kurallarıyla yaşarlar.
Yüzyılların meydan okumasına, kurucu merkezli kuruluşlar değil, kural merkezli kuruluşlar direnirler. Daron Acemoğlu ve James Robinson’un “Ulusların Düşüşü” kitaplarında vurguladıkları gibi: “Tarih içinde devletleri güçlü ve başarılı kılan, sahip oldukları doğal kaynaklarından önce, özel mülkiyete saygı gösteren, hukukun üstünlüğüne önem veren, kurumsallaşmış kurumları ve kuruluşlarıdır”. Kurumlar ve kuruluşlar küresel kurallarıyla kurumsallaşırlar, kurallaşmayanlar kurumsallaşamazlar.
Dünyada bütün kurumların ve bütün kuruluşların, tükettikleri girdilerle ve ürettikleri çıktılarla, birbirleriyle alışveriş içinde oldukları kare dünyada, kurumsallaşma çok büyük bir belirleyicilik kazanmıştır. Ülkelerde kurumsallaşan kuruluşlar, güçlü ve etkili bir açık üniversite görevi yüklenirler.
Kuralların ayaklar altına alındığı toplumlarda, hiçbir kurum, hiçbir kuruluş ayakta kalamaz. Kuruluşlarda kurallar, kurumsallaşmanın temelini oluştururlar.
Kurumsallaşmada belirleyici olan, kuruculardan daha çok kurallardır.
Kurum ve kuruluşlar silahlarla değil, kurallarla kurumsallaşırlar.
Kuralların saygı görmediği, ülkelerde kurumsallaşma olmaz.