Dünyada bütün ülkelerin, karşı karşıya oldukları sorunların başında, ekonomik ve kültürel üretim güçsüzlüğünü gidermek gelir. Dünyanın her ülkesinde, katma değerleri büyük, maliyetleri düşük ve kaliteleri yüksek ürün, hizmet ve bilgi üretmek hayati önem taşır. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarını akılla yöneten gönülle değerlendiren ülkeler, hiçbir zaman yoksul düşmezler, varlık içinde yokluk çekmezler.
Ülkelerde kuruluşlar küresel yarışmaya ne kadar açık olurlarsa, dünya kaynaklarından ne kadar çok yararlanırlarsa, ürettikleri ürünler, hizmetler ve bilgiler de o kadar değerli olur. Kuruluşlar dünyasında yarışma üstünlüğü, ürünleri, hizmetleri ve bilgileri güzel üreterek değil, güzel ürünler, güzel hizmetler ve güzel bilgiler üreterek kazanılır. Kuruluşların üretim güçlerine yeni açılımlar kazandırmalarında, aklın bakış açısından daha çok, gönlün bakış açısı belirleyicidir.
Anadolu’nun şiirini yakalayan, Arif Nihat Asya’nın şiirsel anlatımıyla, insanların görmesini öğrenmeleri gereken iki büyük manzara vardır. İnsanlar göz kapaklarını açarlarsa, rengi, biçimi, kaparlarsa, iç dünyalarının, kıyısız denizlerini görürler. Aklın nehirleri gönlün denizlerinde toplanır. Gönülsüz akıl etkisizliğin, akılsız gönül güçsüzlüğün üstesinden gelemez. Akıl bilgiyle yoğrulur, rakamlara dayanır, rakamlarla düşünür. Gönül bilgelikle yoğrulur, sezgiler dayanır,sezgilerle düşünür.
Akıl yöneticilere, gönül öncülere ışık tutar ve yol gösterir. Bir kuruluşta her öncü, aynı zamanda bir yöneticidir. Ancak her kuruluşta, her yönetici aynı zamanda bir öncü değildir. Bu yüzden ekonomik, siyasal ve kültürel kuruluşlarda, değişim rüzgarları estirenler ve birlikte çalıştığı insanları peşlerinden sürükleyenler, yöneticiler değil öncülerdir. Öncüler akıllarından önce, gönülleriyle öncü olur. Öncülerin pazarında erdem alınır, erdem satılır, özveri alınır, özver satılır, özgeci alınır, özgeci satılır.
Öncüler gönüllerinden aldıkları güçle, kökleşmiş kültürel dokuları, kemikleşmiş ekonomik yapıları değiştirirler. Onlar üretim gücünü büyütme yanında, topluma katkıda bulunmaya önem verirler. Öncülerde üretim bir amaç değil bir araçtır. Öncüler uzun dönemli düşünürler, ufuk ötesini görürler, düşüncelerini, eylemlerini paylaşmasını bilirler, güçlerini akıllarından daha çok gönüllerinden alırlar. Üretim gücü büyük ülkelerde yöneticilerden daha çok öncüler vardır.
Toplumun bütün kesimleri tarafından benimsenen, paylaşmayı bilen kuruluşlar arkalarında kalıcı izler bırakırlar. Bu yüzden öncüler paylaşmaya vurgundurlar. Onlar paylaşılan işi, paylaşılan zamanda, paylaşılan yerde yaparlar. Yunus’a benzetilerek söylenirse: Paylaşmaya aşıktır paylaşan öncüler/ Paylaşmada bulur, her alanda öncülüğü bulanlar.” Öncülerin oluşturduğu çekim alanında, insanlar birbirleriyle toplamada değil, paylaşmada yarışırlar.
Hayatın bütün boyutlarında paylaşmada yarışanlar, üretimde yarışan öncülerin sayılarını artırırlar.
Kuruluşlarda öncülük yapmak, akıl sahibi olanlardan daha çok, gönül sahibi olanların işidir.
Öncüler Kıyamet kopuyor olsa da, ellerindeki işleri yarım bırakmayı düşünmezler.