Siyasal sınırların önemli olduğu sanayi toplumlarında, savaşlar cephelerde silahlarla yapılmıştır. Siyasal sınırlardan daha çok, ekonomik sınırların ağırlık kazandığı bilgi toplumlarında, savaşlar cephelerde silahlarla değil, pazarlarda ürünlerle yapılmaktadır. Geçen yüzyılda dünyanın doğal kaynaklarını paylaşamayan Avrupa ülkeleri savaşlarla yerle bir olmuştur.Gelen yüzyılda savaşlar, dünyadaki dönüşümlere uyum sağlayamayan Asya ülkelerini yakıp yıkmaktadır.
Batı dünyasında savaş denilince, ilk akla gelenlerin başında, savaş kuramcısı Clauswitz gelir. Dünyada milyonlarca insanın hayatları karşılığında kurulan, Faşizm ve Komünizm gibi baskıya ve şiddete dayanan yönetimlerin, kuramcıları ve uyguluyacıları düşüncelerini geliştirmede Clauswitz’ten yararlanmışlardır. Politikayı savaştan, savaşı politikadan ayırmayan Clauswitz, savaşı politikanın cephelerde, silahlarla devamı olarak görmüştür.
Bilgi toplumlarının bilgelik toplumlarına, ekonomik değerlerin etik değerlere evrildiği bir dünyada savaşlar önemlerini yitirmiştir. Paul Kennedy’nin “Büyük Güçlerin Yükselişi ve Düşüşü” kitabında, geçmiş yüzyılların büyük güçlerinin, tarihlerinden yola çıkarak ayrıntılı olarak anlattığı gibi, düz kare dünyada büyük ülke olmanın yolu, cephelerden önce pazarlardan geçiyor. Artık cephelerdeki savaşlar, çözüm değil çözümsüzlük getirmektedir.
Kuzey Kore’nin bir milyondan daha fazla askere sahip olan, üniforma giyen ordusu, göründüğünden çok daha güçsüzdür. Güney Kore’nin beş yüz bin kişilik forma giyen ordusu ise, göründüğünden çok daha güçlüdür. Çünkü ortasından ikiye bölünen iki Kore’nin, ekonominin her alanında, üretim güçleri birbirlerinden çok farklıdır. Akıllı füzelerinden önce akıllı telefonları olmayan ülkelerin, hem pazarlarda hem cephelerde yerleri ve güçleri olmuyor.
Cephelerdeki savaşların yerine pazarlardaki yarışların geçmesi, ülkelerin ekonomik, siyasal ve kültürel yapılarında köklü dönüşümlere yol açıyor. Almanya ve Japonya gibi ekonomik büyüklükte, üretim ve yönetim gücünde dünya ekonomisinin ilk sıralarında, yer alan ülkelerin başarıları ordularının büyüklüğünden değil, kuruluşlarının büyüklüğünden kaynaklanmaktadır. Onlar kuruluşlarıyla, ordularla gidilmeyen ülkelere gitmektedirler.
Ülkelerde kuruluşların girdileriyle ve çıktılarıyla, birbirlerine bağımlı oldukları dünyada, başta Amerika ve Çin olmak üzere, bütün ülkeler karşı karşıya oldukları sorunları, yerel savaş alanları olan cephelerde değil, küresel barış alanları olan pazarlarda çözmek zorundadırlar. Küresel pazarlarda yerleri olmayan ülkelerin, uluslararası ilişkilerde sözleri olmaz. Dünya üretimine katkıda bulunmayan ülkeler, dünyanın yönetiminde ağırlık kazanamazlar ve söz sahibi olamazlar.
Tarihin her döneminde üreten ordulara sahip olanlar, savaşılmayacak kadar güçlü olmuştur.
Dünyanın neresinde olursa olsun savaşlarda, her zaman otokratik yönetimler güçlenirler.
Cephelerde savaşanların öldürücü, pazarlarda yarışanların yaşatıcı güçleri sergilenir.