Devletler mevsimlere benzerler, yazları kışlar, kışları yazlar izler. Devletlerin sürekli yazları olmadığı gibi, sürekli kışları da yoktur. Devletleri kurumları, milletleri değerleri, ayakta tutarlar. Kurumlar milletlerin değerlerinden kaynaklanan, kurallarla yönetilirlerse uzun ömürlü olurlar. Değerlere dayanan kuralların gücü, zaman içinde geçerliliklerini korumalarından kaynaklanır. Devletlerde kurumsallaşmış yönetim, en köklü kurallardan beslenen yönetimdir.
Milletler devletleri yılların mevsimleri, içlerinde taşıdıkları gibi taşırlar. Milletlerin ekonomik, siyasal ve kültürel yapılanmalarında, yönetenler yukarıdan, yönetilenler aşağıdan, aldıkları kararlarla, büyük görevler ve büyük sorumluluklar yüklenirler. Yönetenler ve yönetilenler üretimleriyle olduğu kadar, tüketimleriyle de hem demokratik mekanizmaya, hem pazar mekanizmasına işlerlik kazandırırlar.
Demokratik mekanizmayla siyasal kararlar, pazar mekanizmasıyla ekonomik kararlar alınır. Dünyanın her yanında ülkelerin güçleri ürettikleri ürünlerden, verdikleri hizmetlerden ve geliştirdikleri bilgilerden kaynaklanır. Dünyada ülkeler güç kazanmak için, birbirleriyle üretimi artırma, tüketimi de azaltma yolunda, uzun soluklu bir yarışa girmek zorundadırlar. Ülkelerin güç kazanmalarında belirleyici olan, nüfuslarıyla birlikte üretimlerinin büyüklüğüdür.
Ülkelerde önemli olan yönetenlerin üretim güçlerinin büyük olması değil, yönetilenlerin üretim güçlerinin büyük olmasıdır. Yönetenlerin yönettikleri kaynakların büyük olması, yönetilenlerin yönettikleri kaynakların büyük olması anlamına gelmez. Yönetenler yönetilenlere dayanırlar, güçlerini yönetilenlerden alırlar. Yönetilenler hem demokratik kurumların ve kuralların, hem ekonomik kurumların ve kuralların en büyük güvencesidirler.
Dünyanın neresinde olursa olsun, bütün ülkelerde yönetilenlerin gücü, seçimlerde kullandıkları oylarından ve pazarlarda harcadıkları paralarından kaynaklanır. Yönetilenler oylarıyla siyasal çatıyı, paralarıyla ekonomik yapıyı dönüştürürler. Yönetenlerin güçleri, yönetilenlerin üretimlerinden kaynaklanır. Yirmi birinci yüzyılın güçlü ülkeleri, ekonomik kaynakların yönetenlerin elinde değil, yönetilenlerin elinde toplandığı ülkeler olacaktır.
Ülkeler siyasal sınırların önemli olduğu, talep ağırlıklı kapalı toplum yapılarından, ekonomik sınırların önemli olduğu, arz ağırlıklı açık toplum yapılarına geçmek zorundadırlar. Büyük ülkelerin, dünya üretimdeki payları büyük olur. Yönetenlerin denetimindeki devlet kaynaklarını, yönetilenlerin denetimindeki toplum kaynaklarına dönüştürmeden, ülkelerin dünya pazarlarında, kendilerine geniş yer açmaları mümkün değildir.
Otokratikleşmeden demokratikleşmek demek, kültürde ve ekonomide, daha az devlet daha çok millet demektir.
Demokratikleşen ülkelerde yönetenlerin denetici, üretenlerin üretici güçleri gelişerek yeni açılımlar kazanır.
Katılımcı demokratik devlet meydanlarda görülmeyen, her alanda milletle bütünleşen devlettir.