Savaşlar ülkeleri yangın alanlarına, barışlar ülkeleri gül bahçelerine çevirirler. Türkiye’yi kırk yıla yakın savaşlardan uzak tutmayı başaran, Sultan Abdülhamit’in vurguladığı gibi: “Savaş yalnızca sınırlarda olmaz, savaş bir milletin topyekun ateşe girmesidir.” Ademoğulları dünyaya birbirleriyle savaşmak için değil, birbirleriyle tanışmak için gönderilmişlerdir. İnsanlık tarihi içinde savaşların iki taraf için yararlısı, barışların iki taraf için zararlısı olmamıştır. Dergah kültüründe ölüm hayatla bütünleştirilerek, savaşa giden yollar bir bir kapatılır.
Dünyanın her yanında savaşları başlatmak her zaman kolay, durdurmak her zaman zor olmuştur. Savaşları akılları başlarında olanlar başlatır, akılları gönüllerinde olanlar durdurur. Dünyada Habil’den ve Kabil’den beri, devam eden savaşların önüne geçmek için, bütün insanların akılları hem başlarında, hem de gönüllerinde olmalıdır. Geleceğin barış dünyasının mimarları, akıllarıyla aldıkları kararları, gönülleriyle uygulamasını bilenler olacaktır. Kanatlarının biri akıl, biri gönül olan barış güvercini, bütün ülkelerde sevgiyle ve saygıyla karşılanacaktır.
İnsanlık tarihi büyük yıkımlara, yol açan savaşların tarihidir. Dünyada bir insanı yaşatmayı, bütün insanlığı yaşatmaya eşdeğer gören İslam’ın doğuşu, tarih içinde, eşsiz bir dönüşüm örneği olmuştur. Tarihte Müslümanlar Son Peygamberin, Mekke’yi kan dökmeden dönüştürme yolunu, izlemeye büyük özen göstermişlerdir. Bunun için Alfons Lamartin, “Şayet gayenin büyüklüğü, yararlanılan araçların küçüklüğü ve sonucun büyüklüğü, insan dehasının üç ölçüsü olursa, dünya tarihinin herhangi bir şahsiyetini, Muhammed Peygamberle karşılaştırmaya kim cesaret edebilir” demektedir.
Paris’te tek başına bir üniversite gibi, İslam’ın ana kaynaklarını Fransızcaya çeviren Muhammed Hamidullah, yaptığı araştırmalarla bütün insanlığın ufku olan İslam Peygamberinin, ömrü boyunca katıldığı savaşlarda, iki taraftan ölenlerin toplam sayısının, beş yüzü aşmadığını ortaya koymuştur. Son yüzyılların savaşlarında olduğu gibi, ölenler arasında kesinlikle yaşlılar, kadınlar ve çocuklar yoktur. İslam dünyasında barış dönemleriyle birlikte, savaş dönemlerinin hukuku da geliştirilmiştir. Müslümanlar Pasifik’ten, Atlantik’e toplumları, şiddete başvurmadan dönüştürmüşlerdir.
Son Peygamberin ahlakıyla ahlaklanan insanların silahsız savaşları, silahlarla yaptıkları savaşlardan, çok daha dönüş¬türücü olmuştur. Sezai Karakoç’un “Hızırla Kırk Saat” şiirinde anlattığı, barış alanındaki “Papirus / Mermer / Tuğla / Ceylan derisi / İpek / Kumaş / Odun / Saman / Kepek”e doğru “Müthiş gerileyiş” , savaş alanında “ Ok / Kılıç / Top / Tüfek / Tank / Gemi / Uçak”a doğru “Müthiş ilerleyiş”e dönüşmüştür. Silahlı savaşlardaki baş döndürücü gelişmeler, bütün insanların iç dünyalarıyla birlikte, dış dünyalarını da, yakmışlar, yıkmışlar, harabeye dönüştürmüşlerdir.
Dünyada ölümler anlamlarını yitirdikleri için, ülkeler Yirminci yüzyılda Berlin’in, Paris’in, Londra’nın, Nagazaki’nin, Hiroşima’nın yakılıp yıkılışı önlenememiştir.
Yirmi birinci yüzyılda Gazze’nin, Hama’nın, Beyrut’un, Halep’in, Kabil’in,Sana’nın ve Bağdat’ın yok edilmesi, dehşet verici bir duyarsızlıkla izlenmiştir.
Dünyanın savaş yüzyıllarını barış yüzyıllarına, ölümsüz hayatı ölümlü dünyadan önce, ölümsüz dünyada arayanlar dönüştüreceklerdir.
İnsanları yaşanan dünyanın kötülüklerinden, yaşanacak dünyanın iyiliklerine, ölümü hayatından hiç ayırmayanlar taşırlar.