Ekonomik, siyasal ve kültürel hayatta iç dünyanın derinleştirilmesi, dış dünyanın zenginleştirilmesinden çok daha zordur. Dergah kültürünün yol haritasını verdiği çileli süreçte, iç dünyanın derinliklerinin gücünü kavramadan, dış dünyanın zenginliklerinin kapıları açılmaz. Dış dünya tokgözlü insanların elinde Cennete, açgözlü insanların elinde Cehenneme dönüşür. Tokgözlüler dünyayı Cennete çevirmezlerse, açgözlüler Cehenneme çevirmede gecikmezler. Öteki dünyadaki Cennet ve Cehennem, dünyanın her yanına eşit yakınlıktadır.
Dünyada öteki dünyanın perdeleri açılmadan, kıldan ince kılıçtan keskin köprülerden geçilmeden, Cennet bahçelerindeki ırmakların suyu içilmez, ağaçların meyvaları toplanmaz, güllerin kokusu alınmaz ve bülbüllerin sesi duyulmaz. Dünyada hem Cennet, hem Cehennem birbirleriyle komşudur. Dünya barışçı insanların elinde Cennetleşirken, savaşçı insanların elinde Cehennemleşir. Bunun için insanların dünyada barışın güvercinlerinin çoğalması, savaşın kartallarının azalması için, ekonomik ve kültürel alanlarda bıkmadan usanmadan çalışmaları hayati önem taşır.
İnsanların atalarının yitirdikleri Cennetten sürgün edildikleri dünyayı, yeryüzü Cennetine çevirmede, en büyük ve en etkili güçleri, engin bir iç derinlik kazanmış, tokgözlü barışçı insanlardır. Yeryüzü nasıl açgözlülüğü baştacı edinmiş savaşçı insanların elinde Cehennemleşmişse, aynı şekilde tokgözlülüğü baş tacı edinecek, barışçı insanların elinde Cennetleşecektir. Dünya onların burnuna değil, onlar dünyanın burnuna halka takarlar. Dönüşüm sürecinin sürükleyici güçleri, barışın güvercinleri savaşın kartallarından daha güçlüdür diyenler olacaktır.
İç dünyayı göz ardı edenlerin elinde, dış dünyanın bir Cennete dönüşmesi beklenirken, Doğu’dan Batı’ya bütün ülkeler, çocuk, kadın, yaşlı olup olmadığına bakılmadan, insanların öldürüldüğü bir savaş alanına dönüştürülmüştür. Dünyayı Cehennemleştiren tek dünyalı kültür, Atina ve Roma benzeri, tek kültürlü dünyanın kutsallaştırdığı seküler kutlu şehirlerden, bütün dünyaya yayılmıştır. Dünyanın her ülkesinde, her şehir, onların etki alanının dışına çıkmakta, büyük güçlüklerle karşılaşmaktadır.
Dünyayı Cennete dönüştürecek, iki dünyalı kültürün değerlerinin, hayatın bütün alanlarında geçerli kılınmasında, Sezai Karakoç’un Gül Muştusu şiirinde özelliklerini sıraladığı: “Ateşten sudan geçer gibi geçen / Allah önünde her varı yok gören / Dağlar üstünde eriyip / Kentlere şafaklar gibi ağan”, iç dünyanın görünmeyen silahlarıyla donanmış, gönül ordularına büyük görevler düşmektedir. Onlar Allah önünde, bütün varları yok görerek, iç dünyanın derinliklerine açılmanın ve dış dünyayı değiştirmenin, sürükleyici güçleri olacaklardır.
Dünyadaki tek kültürlü görünen üniversitelerin bilgilerinin bilgeliklere dönüşmeleri, iç dünyanın iki kültürlü görünmeyen üniversitelerin bilgelikleriyle yoğurulmalarına bağlıdır. İki dünya kültürüyle el ele veren üniversiteler, dünyalar arasındaki duvarları kaldırarak, bir dünyaya dönüştüreceklerdir. Onlar tarihin her döneminde toplumlara yön gösteren, kutup yıldızları olmuşlardır. Onların iç dünyanın bilgelikleriyle, dış dünyanın bilgilerini, altın oranda harmanlamasından, bütün insanlık büyük yararlar sağlamıştır.
Yeryüzünü Cennete çevirmenin öncüleri, görünen üniversitelerde kazandıkları bilgileri, görünmeyen üniversitelerde bilgeliğe dönüştürerek, yeri ve zamanı gelince, dünyanın bütün zenginliklerinden vazgeçmesini bilenler olacaktır.
Bilgiyi bilgeliğe dönüştüren bilgelerin karşısında dış dünyanın zenginliklerinden başka zenginlik tanımayan insanların, varlık göstermeleri mümkün değildir.
Dünya tarihinin her döneminde, toplumların güç kaynakları, dış dünyanın bilginlerinden daha çok, iç dünyanın bilgeleri olmuştur.