İç dünya kültürünün insanların karınlarını, gözlerini yeni zenginliklere açarak doyurmanın temelleri, İslam’ın ilk yıllarında Son Peygamber ve Büyük Halifeleri tarafından atılmıştır. Yüzyıllardan beri bilinen ve sürekli yeni açılımlar kazanan olgunlaşma yolu, arayış içinde olan bütün insanlar tarafından benimsenmiştir. Öncülerin İhya, Füsus, Mesnevi gibi tekrar tekrar yorumlanan eserleri, dünyanın her yanında sevilir ve okunur. Onları izleyenler alın terlerinin, göz nurlarının karşılığından daha fazlasına imrenmeden yaşarlar. Ve tüketim ekonomisinin satın alma çağrılarına, kulak asmadan üretmediklerini tüketmezler.
Dergah yolunun yolcuları ihtiyaçlarından daha fazlasını ellerinde biriktirmezler insanların gönüllerinde biriktirirler. Onlar verenlere verildiğini bildikleri için, ellerinde olanlardan verirler, hem dış hem iç dünyalarında ulaştıkları zenginlikleri, paylaşmadan hiçbir zaman geri kalmazlar. Onların insanları bir iklimden bir iklime taşıyan yollarında, bulunca tüketenlerle değil, bulunca dağıtanlarla yeni kapılar açılır. Dergah kültürünün temelleri, ulaşılan zenginlikleri paylaşmasını bilenlerle, yüzyıllar içinde sağlamlaştırılmıştır.
İç dünya zenginleri her zaman günün ihtiyaçlarından daha fazlasını tüketmenin peşinden değil, daha fazlasını üretmenin peşinden koşmuşlardır. Onlar tüketirken “Bir lokma bir hırka” derken, üretirken “Bin lokma, bin hırka” demişlerdir. Her zaman tüketen eller olmada değil, üreten eller olmada yarışmayı özendirmişlerdir. Halkalarında yer alanlara aldıklarından daha fazlasını vermeyi öğütlemişlerdir. Vermek ellerde olanlardan vermek olduğundan, Dergahlarda gece gündüz durmadan veren el olmak ve iki günü birbirinden farklı kılmak için çalışılır.
İslam düşünce tarihi içinde tartışılan, “Vahdet-i vücud” ve “Vahdet-i şuhud” gibi bakışlar ve görüşler, Müslümanların bilgi ve bilgelik zenginliklerinin, kazandığı boyutları göstermeleri, bakımından büyük önem taşır. Ancak Yirmi birinci yüzyılda, insanlığın karşı karşıya olduğu sorunların çözümünde, Dergah kültürünün düşünce boyutunun açılımları yanında, eylem boyutundaki tutumlar ve davranışlar büyük bir ağırlık kazanmıştır. Artık insanlar birbirlerinin düşünceleri kadar eylemlerine değer veriyor. Eylemlere yansımayan düşünceler etkilerini yitiriyor.
Dünyanın kültürel dokusuyla birlikte, ekonomik yapısını yenilemek için toplumun bütün kesimleri, söylediklerini yapmak yaptıklarını söylemek zorundadır. Tüketim çağrılarının insanlara düşünecek zaman bırakmadığı bir yüzyılda, bir düşünce bin eyleme değil, bir eylem bin düşünceye bedel bir güç kazanmıştır. Bunun için insanların, Dergah kültürünün zirvelerinin oluşturduğu çekim alanlarında, düşünceyi ve eylemi altın oranda harmanlamasını öğrenmeleri, örs üzerinde dövülerek şekillenen demir gibi, sevgiyle yoğurulmalarını gerektirir.
İç dünyanın zirvelerinin çevresinde gönüllü olarak, hiçbir sınırlama ve hiçbir zorlamayla karşı karşıya kalmadan, birlikte hareket etmesini öğrenen insanlar, akıntı toplumlarına katılmadıkları gibi, ekonomik, siyasal ve kültürel hayatın akışını ve yönünü değiştirirler. Bu yüzden Dergah kültürünün gücünün ve etkisinin, düşünce ve eylem bütünlüğünden kaynaklandığı sürekli vurgulamıştır. Tüketim çağrılarının insanlar üzerindeki etkilerini ortadan kaldırmak, tutkulardan sıyrılarak anlatılmaktan önce, yaşanılarak öğrenilen iç dünyaya açılmaya bağlıdır.
Dergah kültürüyle yoğurulma bilgiyi bilgeliğe, düşünceye eyleme dönüştürmenin, yüzyıllar içinde oluşan en etkili yoludur. Bağlanmayla ve sevgiyle iç dünyalarıyla birlikte, dış dünyalarını zenginleştirilen insanlar, gönüllerini çağın kirlerinden arıtarak, açgözlüler tarafından işletilen pazar mekanizmasının, tokgözlüler tarafından denetilmesinin yolunu açarlar. Onlar üreticilerin güçlerini azaltarak, tüketicilerin güçlerini çoğaltarak, ekonomi ve kültürü yeniden yapılandırırlar. Onların güçleri yalınlıkla silahlanmasını bilen insanlardan kaynaklanır.