Ortadoğu ülkelerindeki iç savaşlar, mezhep savaşlarına dönüşerek, bütün şiddetiyle devam etmektedir. İslam dünyasında nefretin doğurduğu nefret, Irak’tan bütün Ortadoğu ülkelerine ihraç edilmiştir. Doğal kaynak zengini Müslüman ülkeler, yatırım ürünlerinden tüketim ürünlerine kadar, bütün ihtiyaçlarını, Batı ülkelerinden ithal eden, ülkeler konumuna düşmüşlerdir. İslam dünyası varlık içinde yokluk çekmektedir.
Türkiye’den Pakistan’a, Endonezya’dan Cezayir’e, dünyanın orta kuşağında yer alan Müslüman ülkeler, yüzyılların içinde oluşan kültürel zenginliklerini yitirmişlerdir. Kültürel yoksulluk, hem ekonomik, hem de siyasal alanda etkilerini göstermektedir. Müslüman ülkeler, her alana yayılan yoksulluğun, üstesinden gelmek için, yeni sözler söylemek, yeni açılımlar yapmak, dünyadaki gelişmelere uyum sağlamak zorundadırlar.
Ülkelerin kültürel, siyasal ve ekonomik zenginlikleri, aynı ortak tabandan beslenen birleşik kaplara benzerler. Ortak kültürel alan ne kadar zenginse, ekonomik ve siyasal alanlar da, o kadar zengin olurlar. Kültür yoksulu olan ülkelerin, siyasal yönetim ve ekonomik üretim, zengini olmaları mümkün değildir. Ülkeler kültürlerinin öğrencileri olmazlarsa, ekonomilerinin öğretmenleri olamazlar. Ekonomik ve siyasal gelişmeler, kültürel gelişmeleri izlerler.
Edebiyat, mimari, güzel sanatlar ve sahne sanatları, kültürel alanın ana sütunlarıdır. Kültürel alanda enine boyuna tartışılan konular, erken ya da geç siyasal ve ekonomik alanda, kendilerine geniş bir alan açarlar. Kültür dünyasının öncüleri kahinler gibi, yüzyıllar sonrasını görerek, geleceğin dünyasıyla ilgili öngörülerde bulunurlar. Sezai Karakoç’un “İslam’ın Dirilişi” kitabında vurguladığı gibi: “Bugün edebiyata giren yarın hayata girer.”
Kültürlerini derinleştiremeyen ülkeler, ekonomik yapılarıyla birlikte, demokratik yönetimlerini de geliştiremezler. Dünyanın bütün ülkelerinde, kültür ekonominin, ekonomi de demokrasinin temellerini oluşturur. Bütün boyutlarıyla, hayata derinlik, genişlik ve zenginlik kültürle kazandırılır. Kültür dünyada nefreti değil, sevgiyi büyüten bir değerler bütünüdür. Dünyanın geleceğinde kültürün değerleri, ekonomik değerlerden çok daha önemlidir.
Kültür dünyasının bütün alanlarında, belirleyici olan insandır. İnsan ekonomik ve siyasal hayatın, nefret kaynağı nesnesi değil, sevgi kaynağı öznesidir. Hiçbir alanda, nefretin üstesinden, nefretle gelinmez. Her zaman insanlar arasında, nefret nefrete yol açmıştır. Toplumlarda nefret düşmanlıkları büyütürken, dostlukları da küçültür. Hayatın her boyutunda, sevgi ne kadar yararlıysa, nefret de o kadar zararlıdır. Nefretin olduğu yerde sevgi olmaz.
Kuşaktan kuşağa kalan en büyük, en kalıcı ve en değerli miras, kültürün yüzyılların içinde ölümsüzleşen eserleridir.
Hayat bütün alanlarıyla, insanı insandan nefret ettirenlerle değil, insanı insana sevdirenlerle yaşanır kılınır.
Ülkeler güçlü ekonomilerinden daha çok, güçlü kültürle- riyle uzun ömürlü olurlar.