Dünyada ilgi alanları ne olursa olsun, bilim insanlarının önde gelen görevleri, insanlara tüketmenin büyük bir mutluluk olduğunu, her çareye başvurarak bıkmadan, usanmadan tekrarlamak oluyor. Dünyanın bütün ülkelerinde bilimsel araştırmalar, kültürel kazançlardan daha çok, ekonomik kazançları artırmada yoğunlaşıyor. Her ülkede dünya pazarlarını, ele geçiren kuruluşların beklentileri önem kazanıyor.
Üniversitelerde öğretim üyelerinin çoğunluğu, zamanlarını özgürce değerlendiremiyor ve getiri sağlamayan doğruların peşine düşemiyor. Her ülkede üniversiteler tüketimi kamçılayacak, büyük kuruluşların gücüne güç katacak, yenilikler yapmaya ve teknolojiler geliştirmeye çalışıyorlar. Aralarında uzun dönemli düşünenler, çalışmalarına yeni zenginlikler kazandıracak, araştırma desteklerinden yoksun kalıyorlar.
Devletlerin ve büyük kuruluşların ekonomik kazançlarını artırma yolunda, dokunulmazlık kazanan eğitim kurumları, Ivan Illich’in deyimiyle seküler dünyanın “Kutsal inekleri” haline geliyorlar. Üniversiteler insanların tokgözlüklerinin geliştirilmesinden, ihtiyaçlarının azaltılmasından daha çok, açgözlülüklerinin büyütülmesine, isteklerinin çoğaltılmasına önem veren gençler yetiştiriyorlar. Hayatın her alanında, tüketimin durmadan artırılması, savurganlığın sürekli kamçılanması önem kazanıyor.
Ekonomik kazanımlar kültürel kazanımların önüne geçtiğinden, devletler eğitim, kültür ve sağlık gibi hizmet alanlarından, ellerini bütünüyle çekmeye çalışıyorlar. Artık bütün ülkelerde, güvenlik hizmetleri başta olmak üzere, canalıcı hizmetler ekonomik kazanç sağlayıp sağlamadıklarına bakılarak karşılanıyor. Bunun sonucu büyük kuruluşların güçleri, hem ekonomik, hem siyasal, hem kültürel alanlarda katlanarak artıyor. İnsanlara sizin işiniz tüketmektir denilerek, her alanda tüketim sürekli özendiriliyor.
Üniversitelerde öğrencilerin hayatın gerçeklerinden koparılarak, büyük kuruluşların beklentileri doğrultusunda bilgili kılınmaları, üniversite eğitimi olarak kabul ediliyor. Eğitim söz konusu olunca akıllara, Ionesco’nun “Ders” isimli oyunu gelir. “Ders”te Ionesco eğitim kurumlarının açmazını, yirmi yıldan beri her gün kırk öğrenciyi öldüren, bir profesörü anlatarak vurgulamaya çalışır. Gerçeküstü bir dille anlatılan profesörlerden binlercesini, üniversiteler “dokunulmaz”lık kazanan çatıları altında barındırıyor.
Dünyada eğitim belirli bilgiyi, sınırlı süre içinde, toplumdan ve hayattan kopararak, öğrencilere verme haline geliyor. Üniversitelerden verilen diplomalar, ne öğrenildiğinden daha çok önem kazanıyor. Ülkelerde ve kuruluşlarda insanlar, bildikleriyle değil aldıkları diplomalarla değerlendiriliyor. Bu yüzden Martin Heidegger, “Üniversite uzun bir zamandan beri, basit bir lise haline gelmiş bulunmaktadır” diyerek, üniversitelerin konumunu ortaya koyuyor. Bunun için dünyada, bilgelik birikimi sürekli yoksullaşıyor.
Illich “Okulsuz Toplum”da anlattığı gibi, zincirleme birbirini izleyen eğitim kurumlarını kapatarak, çözümü toplumları “okulsuzlaştırma”da buluyor. Ancak dünyada öğrenmenin ve öğretmenin yolu, hayatın her aşamasında hiç kapanmaz sürekli açık olur. İnsanlar geriye dönüp baktıklarında, pek çok şeyi eğitim kurumlarının dışında, hayatın içinde öğrendiklerini görürler. Kimse hayattan kopuk dar bir alanda, verilen eğitim programlarıyla, bilgeliğe dönüşen bilgi birikimini geliştiremez ve yeni açılımlar kazandıramaz.
Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun eğitimin amacı, genel geçerliği olan evrensel doğruları arama ve bütüncü bir gözle gerçeği daha derinden kavramaya çalışma olarak bilinir.
Bilgelik kazanmada belirli bir süre içinde, çoğu defa insanların daha erdemli olmalarına katkısı olmayan bilgilerle ve teknolojilerle silahlandırmak yeterli olmaz. Çünkü dünyanın karşı karşıya olduğu sorunlar, eğitim kurumlarından önce, ekonomik, siyasal ve kültürel boyutlarıyla hayatın her alanını yönlendiren ve deneten seküler zihniyetten kaynaklanıyor.
Dünyada son iki yüzyılda kemikleşmiş seküler değer yargılarını değiştirmeden, eğitim kurumları değiştirilemezler. Dünyanın her ülkesinde üniversitelerin uzun dönemdeki başarıları, kuruluşların kazançlarından önce, bütün insanlığın kazançlarına önem vermelerine dayanır.
Bütün ülkelerde, bilgi alan bilgi satan, bilgelik alan bilgelik satan, büyük kuruluşların içinde değil, üstünde yer alan üniversiteler yoksulluğun olmadığı, yaşanabilir bir dünyanın inşa edilmesinde, çok önemli vazgeçilmez bir yer tutarlar.