İster kutsal, ister seküler kaynaklardan beslensin, bütün ülkelerin, kurumların ve kuruluşların ana sorunu, dünyanın sınırlı kaynaklarını, insanlığa en yararlı bir biçimde değerlendirmektir. İnsanın olduğu yerde, temel ihtiyaçların karşılanması için, üretim vardır. Üretim ve tüketimin uyum ve denge içinde düzenlenmesi, bütün bilimlerin ana konusunu oluşturur. Ekonomi sanatların en eskisi, bilimlerin en yenisidir.
Tüketimin ve üretimin odak noktasına iyilikleri ve kötülükleriyle insan yerleşir. İyilik peşinde koşanlar ekonomiyi güçlendirirler, kötülük peşinde koşanlar zayıflatırlar. İnsan ekonominin gölgesi değil, ekonomi insanın gölgesidir. Sağlıklı bir ekonomik yapı için, hayatın merkezini, seküler kültürün ”ekonomik insan”ından önce kutsal kültürün, varlığa sevinmeyen, yokluğa yerinmeyen ”güzel insan”ının oluşturması gerekir.
Devamını oku: Bir mayıs’larda alınların ve akılların terini savunmak dünyaya eleştirel gözle bakan her aydının görevidirDünyadaki son iki yüzyıldaki gelişmeler, insanlığın ”afyonu”nun kutsal kültürün değerlerinin değil, ”Tanrı yoksa herşey mubahtır” diyen seküler kültürün değerlerinin olduğunu gösterdi. Hem Nietzsche, hem Marks, yanıldı. Ne Tanrı öldü, ne de kutsal kültür. İnsanlar var oldukça, kutsal kültür de var olacaktır. Kutsal kültürün ışığı, hiçbir zaman sönmez. Varoluşun kaynağını Allah’tır.
Dünyanın kültürel dokusuyla birlikte, ekonomik yapısının güçlü olabilmesi için, kutsal kültürün değerleriyle, insanların istekleriyle ihtiyaçları arasına aşılmaz engeller inşa edilmelidir. Dünyanın yenilenmeyen, sınırlı kaynaklarıyla, insanların sınırsız isteklerinin karşılanması mümkün değildir. Yeryüzünün kaynakları, bütün insanların temel ihtiyaçlarını karşılar. Ancak yalnızca Amerikalıların bile, isteklerini karşılamaya yetmez.
Seküler kültürün sürekli büyüterek, yıldan yıla yeni boyutlar kazandırdığı istekler, kutsal kültürden kaynaklanan değerlerle dizginlenmezlerse, dünya ekonomik ve siyasal krizlerden kurtulamaz. Krizlerin kaynağına bakıldığında, sınırlı ihtiyaçlarından önce sınırsız isteklerinin karşılanması için, kan dökmeye hazır, iktidar tutkunu, açgözlü, doyma bilmeyen insanlar görülür. Onlar Macbeth gibi, iktidarlarını korumak için, dünyayı ateşe vermeye hazırdırlar.
Allah’sız dünya, inançsız toplum, değersiz ekonomi ve ruhsuz insan isteyen seküler kültür, yol açtığı küresel ısınmayla, yeryüzündeki bütün canlı hayatını tehdit ediyor. Yirminci yüzyıl dünya savaşları yüzyılıydı. Yirmibirinci yüzyıl ise, doğal afetler yüzyılı olacak. Ekonomik, siyasal ve çevresel krizler birbirini izleyecektir.
Bilge şair Paul Claudel”in vurguladığı gibi: ”Görünen dünya, görünmeyen dünyadan ayrı düşünülmemeli. Allah’ın evrenini iki dünya oluşturur.”
Kutsal kültür iki dünya, seküler kültür tek dünya kültürüdür.
Tek dünya diyen kültür, iki dünyayı birden yitirir.
İnsanların tenlerı ölür canları ölmez.
Ten canın yongasıdır.