Seküler Batı Dünyasında, temsili demokrasilerin katılımcı demokrasilere, serbest pazar ekonomilerinin etik pazar ekonomilerine, inanmayan ekonomik insanların, inanan etik insanlara dönüşmemesinin doğurduğu, ekonomik, kültürel ve siyasal krizler yıldan yıla katlanarak artıyor. Fukuyama, “Liberal Demokrasi”nin ve “Pazar Ekonomisi”nin, insanlığın düşünce tarihi içinde ulaşılabilecek, son nokta olduğu öngörüsü gerçekleşmemiştir.
Kutsal değerlerden arındırılmış, içi boş seküler dış çerçevenin oluşturduğu, ekonomik yapı ve kültürel doku, Amerika’dan Fransa’ya bütün ülkelerde beklenen sonucu vermemiştir.Temsili demokrasinin ve seküler ekonominin oluşturduğu toplum tablosunda, dış çerçeveyi oluşturan kuralların belirlenmesi, tablonun sağlıklı olmasına yetmemiştir. Seküler aklın dışında bir kaynak kabul etmeyen Batı’da, tarihin sonu gelmemiştir, tam tersine, ekonomi her şeydir diyen Batılılar için, tarih yeni başlamaktadır.
Marx’ın dediği gibi toplumların afyonu “din” değil, “sekülerlik” ve”dinsizlik”olmuştur. Dünyayı bütün kaynaklarıyla ele geçirmeye çalışan Batılılar, sermaye her şeydir diyerek, sermaye için her şeyi yapmışlardır. Batılıların bütün değerleri ayaklar altına alarak, geliştirdiği silahlarla,ilk beş ülke dünyayı yok edecek öldürücü güce ulaşmıştır. Ancak kutsal değerlerden arındırılan, üretimle ve yönetimle, ekonomik savaş dünyasının, kültürel barış dünyasına dönüşmesi mümkün değildir.
Demokrasiler ülkelerde yöneticilerin, pazarlar fiyatların belirlenmesinde, yararlanılar ilkeler ve yöntemler yumağıdır. Onlar hayatı kolaylaştırmak ve güzelleştirmek için amaç değil araçtırlar. Bu bağlamda yöntemlerin, hayata anlam kazandırmaları söz konusu değildir. Değerlerin kaynağı kutsal kitaplardır. Dünyada inanan insanlardan, daha güçlü ve daha etkili bir silah yoktur.
Demokratik ve ekonomik yöntemler yalnızca Batılıların geliştirdiği teknikler değildir. Bu yöntemlerin sağlıklı olarak uygulanabilmesi için, aklı hem başında, hem de gönlünde olan bilginlere ve bilgelere ihtiyaç vardır. Nietzsche’nin dediği gibi, Batı’da “Allah” değil, “etik” ölmüştür,”din” ölmüştür,”inanç” ölmüştür. Nemrut’lar Firavunlar Ölürler, izleyicileri olan İbrahim’ler,Musa’lar ölmezler.
Müslümanlar ve bütün insanlık için “Tarihin sonu” Son Peygamberle gelmiştir. Bu yüzden, insanlığın yeni bir kaynağa, yeni bir değere değil, fizikötesi dünyanın kutsal değerleriyle, fizik dünyanın ekonomik değerlerini altın oranda harmanlayan, Yunus gibi tüketen Sinan gibi üreten yeni insanlara ihtiyacı vardır. Onların düşünce ve eylem dünyalarında, üreten eller olmak, iki günü birbirinden farklı kılmak sürekli özendirilir.
Amerika, Avrupa, Çin ve Rusya “Roma” imparatorluğuna benzemektedir. Nasıl Roma bir iç ya da dış saldırıyla yıkılmadıysa, dünyanın Yeni Roma’ları da, bir savaş sonucu yıkılmayacaktır. Onlar aynen “Roma”da olduğu gibi, “etik” ve “ekonomik” krizlerlerle değişecekler ve dönüşeceklerdir.
Allah’ın kutsal kitaplarda bildirdiklerine sarılanlar ve güvenenler, mutlaka üstün geleceklerdir. Hayatın bütün alanlarında, Allah’ın verdiğini kimse alamaz. Allah’ın vermediğini kimse veremez.
Allah’ın gücünün üzerinde güç yoktur. Allah sevgisini kazananların dönüştüren gücü olur.