Dünyanın geleceğini, yönetenler ile yönetilenler arasındaki uyumsuzlukları, giderme yolunda yorulma bilmez bir güç, hiç yitirilmeyen bir coşkuyla, düşünce üreten aydınları belirleyecektir. Onların çevrelerini dönüştürücü güçleri, bilgilerinin derinliği yanında, gönüllerinin zenginliğinden kaynaklanır. Onlar hem düşünce, hem eylem, hem tavır, hem de davranış ustasıdırlar. Onların kitapları, makaleleri, konuşmaları ve duruşları, her zaman köklü dönüşümlerin tetikleyicisi olmuştur.
İnsanlığın karşı karşıya olduğu sorunlara çözüm arayanlar, olumsuzluklardan daha çok olumlulukları büyüten, aydınların çalışmalarında, geceleri gündüzlere dönüştürecek, stratejilerin kıvılcımlarını görürler. Onlar hiçbir zaman, aydın olmanın en kolay, en ilgi çekici yolu olan, kötümserliğin bayraktarlığını yapmazlar. Onları tanıyanlar fırsatlardaki krizleri değil, krizlerdeki fırsatları görürler.
İster orduda general, ister üniversitede profesör, isterse medyada yorumcu olsun, bütün aydınlar dünyanın geleceğinden sorumludur. Onlar düşünceleriyle ve eylemleriyle, dünyanın her yerinde, toplumların ortak aklını oluştururlar. Aydınlar ömürlerini sağlıklı düşünmeye, tutarlı olmaya adadıkları için, toplumlarda sağlıklı düşünmenin ve tutarlı olmanın öncüsü olurlar.
Toplumları dönüştürenler, yerlerini korumaya çalışan yöneticiler değil, sağduyunun sözcüsü olan aydınlardır. Aydınlar hem görünen, hem görünmeyen dünyaya açık dünyalarıyla, ülkelerin düşünen akılları, gören gözleri, konuşan dilleri ve yazan kalemleri olurlar. Onlar doğruluğun kalıcı, yanlışlığın geçici olduğunu bilirler. Necip Fazıl’ın bir şiirindeki söyleşiyle: “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak” diyerek, haksızlıklar karşısında hiçbir zaman susmazlar. Onların sesi konuşan azınlığın değil, konuşmayan çoğunluğun sesidir.
Toplumların zenginleşmesinde herkesin bildiği, kimsenin görmediği kaynakların, ortaya çıkarılmasında aydınların, yönetenler ve yönetilenler tarafından, yerine getirilmesi mümkün olmayan bir işlevleri vardır. Aydınlar ülkelerin yüzyıllar içinde, sınavlardan geçe geçe gelen, doğruluktan şaşmayan, sağduyularını oluştururlar. Bu yüzden aydınlar, karanlıklardan korkmazlar, karanlıklar aydınlardan korkarlar. Onların gördüğünü toplumun hiçbir kesimi görmez.
Aydınlar bilgileriyle ve bilgelikleriyle, düşünceleriyle ve eylemleriyle, dünyanın bitmez tükenmez hazineleridir. İnsanlar doğru ile yanlışın, sınırların belirlemede, dara düştüklerinde aradıklarını, yüzyılların içinde, güncelliğini hiç yitirmeyen, aydınların kitaplarında bulurlar. Orkestralarda uyum ve düzeni sağlamada, yöneticiler nasıl bir sorumluluk yüklenirlerse, aydınlar da toplumlarda benzer bir sorumluluk yüklenirler.
Aydınlar düşünceleriyle etkiledikleri küçük bir azınlığı eyleme geçirerek, domino etkisiyle bütün bir toplumu eyleme geçirirler.
Aydınların sayısı kritik bir eşiği aşmayan bir toplumlarda, dönüşümün dinamiklerini hız ve yoğunluk kazanmaz.
Toplumların önünde değil, yanında duran aydınların gücü, sayılarının azlığından gelir.