Değerlerden yoksun ekonomilerin elinde, kültürler derinliklerini yitirirler. Ülkelerde araç işlevi yüklenen ekonominin yasaları, amaç işlevi yüklenen kültürün değerleriyle işlerlik kazanırlar. Hayatın her alanında, özne görevini ekonomi değil, kültür yüklenir. Kültürel değerlerini yitiren toplumlar, ekonomik güçlerini yitirirler. Amerika Birleşik Devletleri , Sovyetler Birliği Cumhuriyetleri gibi, değer çözülmelerinin sonrasında, iç savaşsız dağılma yolunda hızla ilerliyor.
Tarihe bakıldığı zaman, köklü dönüşümlerin yaşandığı, dönemlerin hemen öncesinde, büyük değer çözülmelerinin yaşandığı görülür. Batı ülkelerinde yaşanan, hayatın bütün alanlarını etkileyen, değer çözülmeleri, dünyada başta Müslüman ülkeler olmak üzere, Doğu ülkelerinin güç kazanmakta olduklarını gösteriyor. Yalnızca ekonomiye öncelik veren Batı dünyası, farkında olmadan kültürü yoksullaştırarak, yol açtığı savaşlarla, bütün ülkeleri yıkıma sürüklüyor.
Yeni dünya John Naisbitt’in öngörüsüyle, “Bin ülkelik bir dünya” olmaya doğru gidiyor. İster Asya’da, ister Avrupa’da olsun, her şehir yerinden yönetilen bir devlete dönüşüyor. Her şehirin bilgeleri, kültürler arasında dostluk köprüleri kurarak, dünya şehirleri arasında, yeni bir yapılanmanın, yeni bir dönüşümün yolunu açıyor. Dünyanın bütün ülkelerinde, Kudüs’te, Kurtuba’da, Saraybosna’da olduğu gibi, değişik ırktan, değişik dinden, değişik renkten insanların, barış içinde yaşadıkları, yeni şehirler kuruluyor.
İster Doğu’da, ister Batı’da olsun ülkeler, tarihlerini yeniden yaşayarak, geçmişlerini değiştiremezler. Ancak ülkeler önceden ayrıntılı yol haritaları hazırlıyarak, geleceklerini değiştirirler. Küçük bir kıvılcımın bütün dünyayı, büyük yangın alanına çevireceği dönemde, gelecek yüzyılın kapıları, geçmiş yüzyılın savaş isteyen üniforma giyenlerine değil, geleceğin barış isteyen forma giyenlerine açılır. Onlar ürettikleri kusursuz ürünlerle, hem ekonomileri hem kültürleri dönüştürürler.
Müslümanların Doğu’dan Batı’ya, kültürlerinin, eşsiz bir tanığı olarak, bütün yeryüzüne serpiştirdikleri şehirlerde, tarih daha
geniş bir daire çizmek için, bittiği döneme dönüyor. Her dönemde toplumların, ekonomik ve kültürel güçleri, ekonominin kurallardan daha çok, kültürün değerlerinden beslenir. Ülkeler zengin ekonomileriyle değil, derin kültürleriyle uzun ömürlü olurlar. Ülkelerin tarih içindeki yerlerini, araç olan ekonomilerinden önce, amaç olan kültürleri belirler.
Dünyanın her ülkesinde değerlerin kaynağını, seküler kültür değil, kutsal kültür oluşturur. Kutsal kültürde tarih İlk peygamberle başlar, Son peygamberle tamamlanır, “Tarihin Sonu” Son Peygamberle gelir.
“Zamanı Aşan Şehirler” kitabında vurgulandığı gibi,dünyada ekonomisiyle ve demokrasisiyle, aşkın kaynaklara dayanan, kutsal kültürden beslenen, yeni bir dönem başlıyor.
Bakü, Şeki, Taşkent, Semerkant ve Buhara şehirlerindeki gözlemler, izlenimler, çağrışımlar, Yirmi birinci yüzyılın, Türklerin ve Müslümanların, yüzyılı olacağını gösteriyor.
Ekonomi her şey değil, bir şeydir diyenler için, tarih tamamlandığı yerden, dünyaya barış getirmek için yeniden başlıyor.