İslam tarihinde hicret bir dönüm noktası kabul edilir ve hicri takvimin başlangıç yılı olarak alınır. Son Peygamberin yönetiminde, “Senin dinin sana benim dinim bana” diyen, barışın güvencesi ve insanlık tarihinin ilk yazılı anayasası, “Medine Sözleşmesi” hazırlanır ve başarıyla uygulanır. Dört Halife döneminde, Medine İslam dünyasının başşehiri görevini yüklenir. Hicret şehiri Medine’de bir yolcu gibi yaşamasını bilen Müslümanlar, hicretin üzerinden bir yüzyıl geçmeden, dünyayı bir hilal gibi kuşatırlar. Hilalin bir ucu Çin Seddine ulaşırken, bir ucu da İspanya’dan Fransa’nın içlerine kadar uzanır.
İslam dünyasında şehirlerin kurulmasında ve yönetilmesinde, ana örnek peygamber şehiri Medine olur. Türklerin kurdukları şehirlerin merkezinde, Medine’de olduğu gibi cami, üniversite ve çarşı yer alır. Şehirler caminin ve çarşının çevresinde, halka halka ezan sesinin ulaştığı sınıra kadar genişler. Ezan sesinin duyulmadığı sınırdan sonra, başka bir yerleşim biriminin çevresi başlar. Merkez ile çevre, çevre ile merkez, yoğun bir alışveriş içinde, birbirini zenginleştirir. Buhara’dan, Kazan’a, Saraybosna’dan ve Kurtuba’ya, Müslümanların kurdukları şehirlerde, benzer fiziksel gelişmeler bütün ayrıntılarıyla gözlenir.
Dünyanın bütün şehirlerinde, yüzyıllar içinde eski ve yeni yüzler oluşur. Şehirlerin birbirlerini etkiledikleri sınırsızlaşan dünyada, eski şehirler Medine’ye benzerken, yeni şehirler New York’a benzerler. Eski şehirlerde dayanışma ve uzlaşma, yeni şehirlerde başkaldırı ve çatışma güç kazanır. Dönüşmekte olan dünyada her şehir, Medine’yi ve New York’u beyazın siyahı, siyahın beyazı içinde taşıdığı gibi, dokusunda taşır. Medine’nin ağırlık kazandığı şehirlerde hoşgörü ve güleryüz öne çıkarken, New York’un ağırlık kazandığı şehirlerde baskı ve şiddet öne çıkar.
Dünyada zamanı aşan bütün erdemli şehirlerinin örneği olmada, hiçbir yapısı ağaçlardan daha büyük olmayan Medine konumunu koruyor. Eski Buhara’da, Eski Semarkant’ta ve Eski İstanbul’da ve Eski Kurtuba’da, Eski Şam’da, Eski Konya’da ve Eski Taşkent’te, doğal çevreyle insan yapısı çevre arasında uyumsuzluğa yer verilmez. Eski şehirlerin mimari eserlerdeki örnekleri, hayatın olduğu kadar çevrenin benzersiz bir simgesi olan ağaçlarla birlikte tabiat olur. Tabiat Allah’ın sözsüz ayetleri olduğu için, Müslümanlar Kur’an ile birlikte, tabiatı okumaya büyük önem verirler.
Şehirler tarihin her döneminde, ülkelerin ekonomik, siyasal ve kültürel yapısını, dönüştürmenin sürükleyici gücü olurlar. Tarih içinde devletler ölürler şehirler ölmezler, şehirler devletlerden, daha uzun ömürlü olurlar. Sanayi toplumlarında nüfusun çoğunluğunun şehirlerde yaşaması, ülkelerin ekonomik ve kültürel hayatında, köklü değişikliklere yol açıyor. Şehirler tüketimleriyle ve üretimleriyle toplumların zenginliğine yeni açılımlar kazandırıyorlar.
Şehirleşmeyle insanların üretim güçlerinden daha çok, tüketim güçleri büyürse, şehirler ekonomik ve kültürel zenginliklerini yitirirler.
Şehirlerde insanlar üretiklerinden, daha fazlasını tüketmeye heveslenmezlerse, yapılan yatırımlarla, şehirlerin kültürel zenginlikleri yanında, ekonomik canlılıkları katlanarak artar. Şehirler her zaman her alanda, toplumları dönüştürme işlevi yüklenirler. Hayatı dönüştüren şehirler, kültüre ve ekonomiye yeni alanlar açarlar. İslam dünyasının şehirleri güçlerini, Peygamber şehiri Erdemli Medine’den alırlar. Tokyo’dan New York’a kadar dünyada her şehir, Medine’nin küresel üretim ve yönetim değerlerini benimserse, toplumun bütün kesimleri için, hayatı hem kolaylaştırır hem güzelleştirir.
Ülkelerinden daha çok bilinen şehirlere, Erdemli Medine’nin üretim ve yönetim erdemlerini kazandırmak, bütün dünya şehirleri için hayati önem taşıyor.
Son Peygamberin elleriyle kurulan Erdemli Medine, paylaşımcı ekonomik üretiminiyle, katılımcı demokratik yönetimiyle, bütün dünya şehirlerine kutup yıldızı olmuştur.
Erdemli Medine günde beş defa tekrarlanan ezanlarıyla, şehirleri erdemli olmaya, erdemlilikten terazi tutmaya, erdemliği erdemlikle tartmaya çağırmaktadır.