Türkiye’nin dünyaya açılan kuruluşları, bütün ülkelerin küreselleşen kuruluşlarıyla, üretimde yarışmak için, ekonomik ve kültürel yapılarında, köklü yenilikler yapmak zorundadırlar. Dünyada ekonomik ve kültürel alanda, yarışı kazanan kuruluşlar, kaybedecek kuruluşlardan çok farklı olacaklardır. Ulaşım dünyasındaki gelişmelerle, ortaya çıkan yeni kültür, yeni ekonomi bütün kuruluşları derinden sarsmaktadır.
Çalkantılı dönemlerde devletler gibi, kuruluşlar da yeni gelişmelere, uyum sağlamakta güçlük çekerler.İbn Haldun’u izleyen Paul M.Kennedy “Büyük Güçlerin Yükselişi ve Çöküşü” kitabında, devletlerin nasıl güçlendiklerini, güçlerini nasıl yitirdiklerini anlatmaktadır. Kuruluşların çoğunluğu yenilenmeleri gerektiğini bilirler. Ancak yenilenmek için, gereken adımları atmazlar. Bu yüzden Batılı kuruluşlar, Japonya kuruluşları gibi, bir durgunluk dönemine girmişlerdir.
Durgunluk dönemlerinde kuruluşlar, yitirdikleri üretkenliklerini, kültürel temellerini yenileyerek kazanırlar. Kuruluşların gelişmesinde kültürle ekonomi, vagonlarla lokomotif gibi, birbirinden ayrılmazlar. Kültür lokomotif, ekonomi katarları dolduran ürün, hizmet ve bilgi üretme gücüdür. Nasıl lokomotifsiz katarlar, gidecekleri yerlere gidemezlerse, kültürsüz ekonomi ulaşmak istediği hedefe ulaşamaz. Kültür ekonominin gelişme yönünü ve yöntemini belirler.
Dünyada kültür bulut ise, ekonomi yağmurdur. Yağmuru toprağa bulutlar taşır. Bulutsuz yağmur olmaz. Hayatın her alandaki canlılığın kaynağında, ekonomik üretkenlikten önce, kültürel üretkenlik gelir. Sürükleyicilik işlevini yüklenen, ekonomik kaynaklar değil, kültürel kaynaklardır. Kültürle ekonomiyi aşılmaz sınırlarla birbirinden ayıranlar, farkında olmadan ekonomik ve kültürel hayatın, ana dinamiklerine en büyük darbeyi vururlar.
Lester C.Thurow günün kuruluşlarının yarının kuruluşlarına etkilerini araştırdığı, “Kapitalizmin Geleceği” kitabında: “İnsanlık tarihinde ilk defa, her şey her yerde üretilebiliyor ve her yerde satılabiliyor” demektedir. Yarının dünyasında ekonomik coğrafyalardan daha çok, kültürel coğrafyalar belirleyici olacaktır. Bunun için bütün dünyada, yeni kültür ve yeni ekonomi arasındaki ilişkilerin tartışılması, büyük bir hız ve yoğunluk kazanmıştır.
Kültürün değerleriyle ekonominin doğruları, ortasından nehirler geçen şehirlerde, altın oranda harmanlanmazlarsa, zamansız yağan yağmurlarla, nehirlerin suları taşarlar, bütün kuruluşlar sular altında kalırlar. Kültürel coğrafyaların iklim değişiklikleri, ekonomik coğrafyaların iklimlerini değiştirirler. Ülkeler arasındaki sınırların birbirine karıştıkları, Yirmi birinci yüzyılın kültürel coğrafyası, getirdiği fırsatlar ve tehditlerle, yıldan yıla sürekli değişmektedir.
Her şeyi daha doğru, daha iyi ve daha güzel yapma yolunda, büyük bir yarış başlamıştır.
Yarışı yerin altındaki mezarı bile, güzel yapmasını bilen kültürler kazanacaktır.
Yarının ekonomik coğrafyasını, güzellikte yarışanlar belirleyecektir.