Dünyada doğal kaynak zenginliğiyle, yaygınlaşan verimsiz tüketim harcamaları, ateşten bir gömlektir. Gösterişe dönük ölü yatırımlar, toplumun değişik kesimleri arasındaki, gelir dengesizliklerini büyütürken, yoksulluğu da yaygınlaştırırlar. Bütün dünyada işlevsiz ölü yatırımlar, ekonomik yoksullaşmanın olduğu kadar, kültürel yüzeyselleşmenin de ana kaynağıdırlar. İşlevsiz ölü yatırımlar, toplumların bütün kesimlerini bencilleştirirler.
Nasreddin Hoca’nın fıkrasında olduğu gibi, nasıl haydan gelen huya, sudan gelen sele giderse, doğal kaynaklardan gelen zenginlik de, doğal olmayan saldırı savaşlarına gider. Savunma amaçlı olmayan bütün savaşlar, toplumların ekonomik yapılarında ve kültürel dokularında büyük yaralar açarlar. Tarihin bütün dönemlerinde, kan döken saldırı savaşları, daha çok kan dökülen saldırı savaşlarına yol açmışlardır.
Dünyada yoksulluğun üstesinden gelmede, ekonomik ve toplumsal yararı olmayan ölü yatırımlar değil, ekonomik ve toplumsal yarar sağlayan, canlı yatırımlar hayati önem taşırlar. Dünyanın her ülkesinde toplumların ekonomik, siyasal ve kültürel sağlamlığının, en büyük güvencesi orta kesimin canlı yatırımlarıdır. Onlar alınlarının terleri, gözlerinin nurları ve ellerinin emekleriyle, büyüttükleri üretim güçlerini, gösteriş yatırımlarıyla yok etmezler.
Müslüman ülkeler Avrupa ülkelerinin, Yirminci yüzyılda yaşadıkları savaş sancılarını, Yirmi birinci yüzyılın başında yaşamaktadırlar. Zengin doğal kaynaklarıyla, İslam dünyası kültürel derinliğiyle birlikte, ekonomik zenginliğini büyüten canlı yatırımlara değil, ölü yatımlara önem vermiştir. Bunun için, geçmiş yüzyılların köklü ekonomik, siyasal ve kültürel kurumları ve kuruluşları bugüne taşınarak, yarının kurumlarının ve kuruluşlarının temelleri atılamamıştır.
İslam dünyası siyasal sınırların önemini yitirdiği, ekonomik sınırların önem kazandığı, bir dünyaya uyum sağlamak için, ekonomik zenginliğe yaptığı, yatırımlardan çok daha fazlasını, kültürel derinliğe yapmalıdır. Kültürel derinliklerini yitiren toplumlar, doğal kaynak zenginliklerini verimli olarak değerlendiremezler. Akıl teriyle birlikte, alın teri dökülmeden, kazanılan zenginliklerin, kalıcı ve yararlı olmaları mümkün değildir.
Açıklık içinde yeniden yapılanmada, yatırımlar ülkelerin sert savaş güçlerini oluşturan ordulara değil, ülkelerin esnek güçlerini oluşturan orta kesimlere yapılmalıdır. Müslüman ülkeler doğal kaynaklarını tüketen ordularından önce, toplumlarının üretim güçlerini büyütecek olan, orta kesimlere yatırım yapsalardı, dünyada savaşsız barış içinde, yeni bir dönüşümün öncüsü olabilirlerdi. Ancak onlar bütün zenginliklerini, aralarındaki savaşlarda yok etmeyi tercih etmişlerdir.
Savaşlarda yok edilen kaynaklarla, dünyanın önde gelen kuruluşlarını satın alanlar, dünya barışına en büyük katkıda bulunurlar. Hiç kimsenin gelecek nesillerden ödünç alınmış doğal kaynakları, savaşlarda yok etmeye hakkı yoktur.
Demokratik kuralları uygulamakta, demokrasinin kurumlarını geliştirmede, Avrupa ülkelerinden geride, Asya ülkelerinden de ileride, yeniden yapılanan Türkiye, İslam dünyasının örnek alması gereken tek ülkedir.
Dünyada yönetilenlerin kaynaklarını, yönetemeyen yöneticilere yer yoktur. Dünyayı dönüştürenler, kültürel derinlikteki gizemi, erdemi ve gücü yakalayanlardır