İletişim ve ulaşım alanındaki baş döndürücü gelişmeler, İstanbul ile dünyanın bütün şehirleri arasındaki uzaklık yakınlık farkınını bütünüyle ortadan kaldırmıştır. Bilinen yuvarlak küre dünya gitmiş, telefon ekranına sığan, herkesin birbirini gördüğü, düz kare bir dünya gelmiştir. İnternet ortamında ulaşılmayacak, gezilmeyecek, görülmeyecek hiçbir şehir yoktur. Ülkeler arasında kısa dönemde değişmeyen siyasal sınırlar önemini yitirirken, sürekli değişen kültürel ve ekonomik sınırlar önem kazanmaktadır.
Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, bütün ülkelerin güçleri siyasal coğrafyalarından önce, kültürel coğrafyalarından kaynaklanıyor. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla, “Dinler toplumların afyonudur” diyen Marx’ın, seküler altyapı üstyapı kuramlarının temelsiz olduğu ortaya çıkmıştır. Dinlere dayanan kültürel alanlarda güçsüz olan ülkeler, ekonomik alanlarda güçlü olmuyorlar. Hayatın her alanında ekonomiden daha çok, kültürün belirleyici olduğu anlaşılmış. Dünyanın her yanında derin kültürü olan toplumların, zengin ekonomilerinin olduğu görülmüştür.
Siyasal sınırların önemsizleştiği Yirmi birinci yüzyılın, ekonomik ve kültürel dünyasında, her şehir ulaşılması gereken bir kızıl elma, kazanılması gereken bir yeni İstanbul olmuştur. Bütün Yeni İstanbul’ların Yeni Fatih’leri, ya Fatih ya Akşemsettin olanlar değil, hem Fatih hem Akşemsettin olmasını bilenler olacaktır. Onlar varlığa sevinmeyen Yunus gibi, “bir lokma bir hırka” tüketmenin, yorulma bilmeden kubbe inşa etmeyi seven Sinan gibi, “bin lokma bin hırka” üretmenin yolunu açarak, bütün boyutlarıyla hayatı dönüştürmenin öncülüğünü yapacaklardır.
Edebiyat yazılarımızın toplandığı “Düşünceyi Eylem İçin Bilmek” kitabımızda, “Anadolu İnsanı Gönül İnsanıdır” başlıklı yazımızda vurgulandığı gibi: “Buhara’dan yola çıkan Anadolu insanı, ardında çarşılarla, camilerle, medreselerle, türbelerle ve kervansaraylarla donattığı şehirler bırakarak, yoluna devam etmektedir.Türklerin özü ve özeti olan Anadolu insanının, yeni kızıl elması Roma, Viyana, Paris ve Londra değil, New York, Moskova, Los Angeles, Tokyo ve Pekin’dir.” Geçmişte Mesnevi okuyarak Avrupa’ya giden Türkler, gelecekte Mukaddime okuyarak Amerika’ya gidecekler.Onların bir ellerinde Mesnevi, bir ellerinde Mukaddime olacaktır.
Anadolu’nun üreten el olmasını bilen gönül insanları, gittikleri her şehirde kötülükleri önlemişler, iyilikleri özendirmişler. Anadolu coğrafyası kültürlerin harman olduğu coğrafyadır. Bunun için Anadolu her dönemde Yunus’larla, Mevlana’larla, Hacı Bektaş’larla, Hacı Bayram’larla, Eşrefoğlu Rumi’lerle, Niyazi Mısri’lerle dolup taşmıştır. Onlarla Anadolu insanlarının düşünce ve eylem dünyaları, yeni zenginlikler kazanmıştır. Onlar “Görünmeyen Üniversite” kitabımızda ayrıntılı olarak anlatıldığı gibi, yalnızca Türk ve İslam dünyasını değil, bütün dünyayı aydınlatan “Açık Üniversite”leri olmuşlardır.
İnsanlığın tarihi boyunca Anadolu bütün dünyayı kucaklayan, etkilerini hiç yirmeyen, bilgiyi bilgeliğe dönüştüren, büyük bilgelerin ülkesi olmuştur. Anadolu adil yöneticilerin isimleri Ömer olmasa da, yollarının adaletten ayrılmayan, “Allah adildir adil olanları sever” diyen, İkinci Halife Ömer’in yolu olduğunu bilir. Dünyayı bütün şehirleriyle bir kızıl elma olarak gören Anadolu Türkleri, Fatih’in İstanbul’u aldığı dönemde olduğu gibi, yeni İstanbul’lara ulaşmanın, dünyanın her şehirini yeni çarşılarla, yeni camilerle donatmanın çoşkusunu yaşıyorlar.
Yeni dönemde bir ucu Afrika’da, bir ucu Asya’da olan Anadolu hilalinin yıldızını, Avrupa’da yaşayan Türkler oluşturuyor. Yirminci yüzyılın ilk yarısında, Avrupa’dan İstanbul’a çekilen Türkler, ikinci yarısında tekrar Avrupa’ya dönmüşlerdir.
Avrupa’nın değişik ülkelerinde on milyonu aşkın Türk, elli milyonu aşkın Müslüman yaşıyor. Doğu Avrupa şehirleriyle birlikte, Batı Avrupa şehirlerinde küçük küçük İstanbul’lar vardır.
Merkez ve çevre farkının ortadan kaldıran yeni dünyanın bütün şehirleri, hem Akşemsettin hem Fatih olmasını bilen, yeni uçbeylerini, yeni girişimcileri bekliyor.