Toplumların kültürel dokusunda iz bırakan dönüşümlerin öncülüğünü, sözün gücünü bilenlerin çevresinde odaklanan düşünce hareketleri yapar. Hayatı dönüştüren düşüncenin tohumları, onların elinde meyva veren ağaçlara dönüşür. Sözün ustalarının elinde tohumlar ağaç, ağaçlar orman olur. Bütün boyutlarıyla dar bir çevrede, tartışılıp benimsenmeyen bir düşünce, geniş bir çevre tarafından benimsenmez.
Avrupa’dan esen rüzgarlarla Doğu’nun Batı’nın peşine düşmesi, ekonomik, siyasal ve kültürel alanda, büyük bir yoksullaşmaya yol açmıştır. Doğu’nun kutsal değerlerinin, Batı’nın seküler değerlerini yargılayıp içselleştirmesi gerekirken, süreç tam tersine dönmüştür. Bütün dünyada kutsal alan, seküler alanın işgaline uğramıştır. Bilimin her alanında belirleyicilik, kutsal değerlerden, seküler değerlere geçerek, bilginin hiyerarşisi bütünüyle altüst olmuştur.
Turan Karataş’ın benzetmesiyle “Doğunun Yedinci Oğlu” Sezai Karakoç’un “Masal” isimli şiirinde, geçerliliğini her zaman koruyan simgesel bir dille anlattığı gibi: Doğu’nun bilgiye ve bilgeliğe dayanan değişmeyen değerleri karşısında, Batı’nın bilime ve teknolojiye dayanan değerleri,yeni yüzyılda güneşin yanındaki ay gibi, aydınlatma ve değiştirme güçlerini yitireceklerdir. Metafizik alanda, fizik alanın yöntemlerinin uygulanması mümkün değildir. Metafizik alanın değerleri, fizik alanın değerlerinin dışında değil üstündedir. Fizik alanın değerleriyle metafizik alanın değerleri doğrulanmaz ve yargılanmaz.
Fizik değerler metafizik değerleri değil, metafizik değerler fizik değerleri geçersiz kılarlar. Doğu’nun kaynaklarına dayanan Batı’nın öncülüğünü yaptığı sekülerleşme hareketiyle, bilimler, küçük bir azınlığın yönlendirmesiyle, kutsal değerlerden bütünüyle arındırılmıştır. Batı dünyasının, bütün insanlığa yaptığı en büyük kötülük, kutsal değerlere karşı seküler değerleri yeni bir din, yeni bir inanç olarak benimsemesi ve misyonerliğini yapmasıdır.
Sekülerleşme insanların kutsal alanla bağlarını kopararak, onları yalnız kalabalıklara dönüştürmüştür. Metafizik dünyanın kapılarını kapatarak insanların fizik dünyaya tutsak edilmesi, onların özgürlükleriyle birlikte doğurganlıklarını da yok etmiştir. Sekülerleşmenin misyonerliğini yapanlar, din düşmanlığı yaparak, yeni bir dünya dininin kurucuları olmuşlardır.
Bilim ve teknolojinin verilerini, bütüncü bir dünya görüşü içinde, yerli yerine oturtamayan seküler insanın elinde, Doğu’dan Batı’ya bütün dünya bir ateş topuna, bir savaş alanına dönüşmüştür.
Yirmi birinci yüzyılda dünyanın hiçbir ülkesinde, seküler kültürün kutsal kültürün yerini doldurması ve dünyadaki savaşları önüne geçmesi mümkün değildir.
Doğu’yu ve Batı’yı bilenler, her ikisini altın oranda harmanlayanlar, kutsal kültürü, seküler kültürün bir dipnotu olmaktan kurtaracaklardır.