Dünyanın kıt ve sınırlı kaynaklarıyla, sonu hiçbir zaman gelmeyen, sınırsız yapay ihtiyaçların karşılanması demek olan, seküler dünyanın ekonomi bilimi, insanların açgözlülükleriyle birlikte savurganlıklarına, akıl almaz boyutlar kazandırıyor. Bu yüzden söz konusu seküler dünyada, tüketimi artırmada açgözlülük ve savurganlık her şeydir, açgözlülüğü ve savurganlığı artırmak için, her şey yapılır deniliyor.
Batı dünyası kitlesel üretimden önce, kitlesel tüketime önem vererek, olanca gücüyle, tüketimi artıracak teknolojik yeniliklere yükleniyor. Ancak üretim artışı, Sezai Karakoç‘un “İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü” kitabında vurguladığı gibi, bir yanıyla tüketime bağlı olduğundan, tüketimi durmadan arttırmak için, değişik ikna yöntemleriyle, ardı arkası kesilmeyen yapay ihtiyaçlar üretilmek zorunda kalınıyor. Tüketimin ve üretimin oluşturduğu kapalı yapıda, tüketilen üretiliyor, üretilen tüketiliyor.
İnsanlar başta olmak üzere, üretim ve tüketim sürecine katılan her kaynak, üretime ve tüketime katkısına ve işlevine göre değerlendiriliyor. Tüketimin toplumda, çevrede, ekonomide, kültürde doğuracağı etkilere bakılmadan, sürekli özendirilmesi üstesinden gelinmesi giderek zorlaşan, çok boyutlu sorunlara yol açıyor. Bütün ülkelerde tüketimin artırılması için, kültürler ve doğal kaynaklar, acımasızca yağmalanıyor.
Dünyadaki hayatın anlamını ve değerini unutturan Batı ekonomisi, bütün ülkelere pek çok devletten kat kat daha güçlü, çokuluslu kuruluşları ve büyük şehirleri armağan ediyor. İnsanlar yaşları ve işleri ne olursa olsun, kalabalıklar arasında yalnızlaşarak, yitirdikleri zenginlikleri tükettikleri ürünlerde ve hizmetlerde arıyorlar. İnsanların birbirleriyle olan bağları azalırken, çalıştıkları kuruluşlara olan bağımlılıkları artıyor.
Yaygınlaşan kitlesel üretimin ürünler gibi istekler, arzular, özlemler, değerler ve kişilikler birörnekleşiyor. Belirli ellerde toplanan sermaye, oluşturduğu dev ortaklıklarla küçükleri eziyor, kimseye birlikte yaşama hakkı tanımıyor. En basit alanlardan, en karmaşık alanlara kadar üretim gücü, kazaçlarını arttırmaktan başka amaçları olmayan, büyük kuruluşların ellerinde toplanıyor.
Tüketime dayanan, tüketimden beslenen büyük üretim tekelleri, kendilerine baş eğmeyenleri, kolaylıkla pazarlardan uzaklaştırmayı başarıyorlar. Yeni güç odakları uyarılarına açık, hiçbir ülküye ve hiçbir değere bağlanmayan, güdümlü insanların sayısını çoğaltarak ömürlerini uzatıyorlar. Onların dünyanın her yerinde güçleri, tüketim çağrılarına dört elle sarılan, sayılarını sürekli arttırdıkları, alışveriş bağımlısı insanlara dayanıyor.
İnsanlar sürekli ekonomik büyümeye dayalı, her şeyin nesneleştirildiği, üretim ve tüketim kapalı çekim alanının, dışına çıkmakta güçlük çekiyorlar. Üretim tekellerini oluşturan, büyük kuruluşların elinde toplumun kesimleri, kültürel derinliklerini, doğal hayat zenginliklerini yitiriyor. Kişilikleriyle birlikte, özgürlükliklerini de yitiren insanlar, sonu gelmeyen tüketim yarışı içinde bir bir silinip gidiyorlar.
Yirminci yüzyılın ekonomideki çözümleri, Yirmi birinci yüzyılın çözümsüz sorunları oluyorlar. Bütün dünyanın yeni bir paradigmaya ihtiyacı olduğunu, eleştirel düşünmesini bilen, bütün aydınlar söylüyor.
Yeni paradigmanın kaynaklarının seküler dünyanın bilginlerinin önerdiği çözümlerde değil, Peygamberler dünyasının, insanlık tarihi boyunca denenmiş, yol haritalarında aranması hayati önem taşıyor.
Dünyanın bütün ülkelerinde, yeniden Kutsal Kitaplara dönelim diyen, akılları hem başlarında, hem gönüllerinde olan, bilge aydınların sayısı, yıldan yıla katlanarak artıyor.