Pazarlar tarih boyunca, toplumların ekonomik, siyasal ve kültürel zenginliklerini, yansıtan alanlar olmuştur. Toplumların canlılıkları, alıcılarla satıcıların el ele verdikleri pazarlardan kaynaklanır. Tarım toplumlarından, bilgi toplumlarına kadar, bütün ülkelerin ekonomilerinde, pazarlar vazgeçilmez bir işlev yüklenirler. İbn Haldun’dan beri devletlerin, pazarlarda yer almalarının ve fiyatları belirlemelerinin, ekonomiye olan, olumlu ve olumsuz etkileri tartışılmaktadır.
Alıcıların ve satıcıların dışındaki kamu kuruluşlarının, pazarlarda alınan satılan ürünlerin, fiyatlarını belirlemeye kalkışmaları, pazarlarda alınan satılan ürünlerden doğrudan ya da dolaylı olarak, gerekli gereksiz vergi almaları, alışveriş yapanlar arasında haksızlıklara yol açar. Fiyatların belirlenmesinde pazarların yerine, devletlerin geçmesinin sakıncaları bilinmektedir. Fiyatların pazarlarda satıcılara ve alıcılara göre belirlenmesi, ekonomik dünyada en çok tartışılan konuların başında gelir.
Ekonomi üretimle üreticilerle ilgili olduğu kadar, tüketimle tüketicilerle de ilgilidir. Pazarlar üreticilerle tüketicileri buluştururlar. Ekonominin gizemli konularından para, alım ve satım işlemlerinin kolaylaştırılmasında, büyük önem taşır. Ekonominstler ekonomiyi parayla ilgili her şey olarak tanımlarsa da, ekonominin üretimle ve tüketimle ilgili herşey olarak tanımlanması daha doğrudur. Ekonomideki gelişmeler her dönemde, büyük dönüşümlere yol açmışlardır.
Seküler dünyada ekonominin odağında “Etik insan”nın değil, “Ekonomik insan”ın olduğu sürekli vurgulanmıştır. Ancak ilgi alanı ne olursa olsun, her bilimin bir etik yanı vardır. Ekonomi gibi insan davranışlarıyla, ilgili bilimlerde etik alan, her zaman çok belirleyici olmuştur. Ekonominin hayat kaynağı olan pazarlar, hiçbir zaman etik ilkelerden bağımsız olarak ele alınamaz. İnsanın olduğu yerde ekonomi, ekonominin olduğu yerde de her zaman etik vardır.
Etik ilkelere önem vermeyen pazarlarda, haksız kazançların önüne hiçbir güç geçemez. Pazarlar etik ilkelerin uygulama alanlarıdır. Pazarların her yerde geçerli olan, etik ilkeleri ve erdemleri yüzyıllardan beri tartışılmaktadır. Kutsal kitaplarda da vurgulandığı gibi, pazarlar yalnızca bir ekonomik alanlar değil, toplumları bir arada tutan kültürel alanlardır. Pazarların gelişmediği toplumlarda, kültürler de gelişmez. Pazarlar ekonomik ve etik değerlerin, kökleşmesine ortam hazırlar.
Toplumların tarih içindeki yükseliş ve çöküş dönemlerine bakılırsa, pazarlarla ekonomik ve kültürel gelişme arasında, doğru orantılı bir bağıntı olduğu görülür. Pazarların önem kazandığı ülkelerde, devlet ve toplum her alanda büyük güç kazanır. Dünyada ülkelerin ekonomik güçleriyle birlikte, kültürel güçleri de pazarlarda alınan ve satılan, ürünlerin büyüklüğünden kaynaklanır. Toplumların üretici güçleri, iç ve dış pazarlarla, yeni zenginlikler kazanır.
Büyüklüğü ne olursa olsun, pazarlarda ne alıp ne satacaklarını, toplumların üretici kuruluşları, devletlerin tüketici kuruluşlarından daha iyi bilirler.
Kuruluşların yarışmayı göze alamadığı, devlet kuruluşlarının taraf olduğu pazarlarda, haksız kazançların önüne geçilemez.
Etik ilkelere öncelik verenler, gelirleri çoğaltırlar, işsizliği azaltırlar, yatırımları büyütürler ve hayatı canlandırırlar.