Fatih Asyalıların olduğu kadar, Avrupalıların da tarihinde köklü dönüşmelere yol açan, Türk sultanlarının başında gelir. Batı’nın İskender’le başlayan Sezar’la devam eden yürüyüşünün yönünü, Fatih İstanbul’u alarak, Doğu’dan Batı’ya çevirmiştir. Fatih sürekli üç kıta ve iki denizi sınırlarının içine alan “Büyük Osmanlı Devleti”nin rüyasını görmüştür. “İkinci Roma” İstanbul’u Türklere başkent yaparak, Orta Çağ’ın kapılarını kapatmış, Yakın Çağ’ın kapılarını açmıştır. Hedefinde “Birinci Roma” vardır, üçüncüsü olmayacaktır.
Türklerin Avrupa’da 1354’te Gelibolu’da başlayan yolculuğu, 1361’de Edirne, 1369’da Sofya, 1389’da Kosova, 1392’de Üsküp, 1430’da Selanik, 1453’te İstanbul, 1463’te Saraybosna, 1468’de Belgrad, 1526’da Budapeşte, 1529’da Viyana’ya kadar, yeni katılmalarla, genişleyerek devam etmiştir. Avrupa’da Tuna, Asya’da Dicle, Fırat, Afrika’da Nil, Fatih’in kurumsallaştırdığı, bütün dinlerin ve geleneklerin güvenliğini sağlayan, “Osmanlı Barışı”nın, hayat kaynakları, kutlu nehirler olmuştur.
Doğusuyla ve Batısıyla “İki Roma”yı bir “Kızıl Elma” olarak gören Fatih, Osmanlı barışının en büyük, en güçlü güvencesinin Asya’daki Türk varlığından daha çok Avrupa’daki Türk varlığının olduğunu düşünmüştüyor. Bu yüzden, Gedik Ahmet Paşa’nın yönettiği gemilerle, Türkler Arnavutluk’tan İtalya’ya geçmişler ve Otranto kalesine yerleşmişlerdir. Türkler için, İkinci Roma’dan sonra Birinci Roma’ya giden yol da açılmıştır. Fatih’in 1481’de sefere hazırlandığı bir dönemde, ellisini bulmayan bir yaşta ölümü, Osmanlıların gözünü Roma’dan Viyana’ya çevirmiştir.
İstanbul’un Türklerin başkenti olmasının üzerinden bir yüzyıl geçmeden, Fatih’in Avrupa, Yavuz’un Asya, Kanuni’nin hem Asya hem Avrupa diyen vizyonlarıyla, Osmanlı Devleti, üç kıta ve iki denizin en büyük, en önemli gücü olmuştur. Kanuni döneminde Türklerin Kızıl Elma’sı Roma değil, Viyana’dır. Türkler Viyana’nın kapılarının önüne, bir kere değil, iki kere gitmişlerdir. Türklerin İstanbul’a geri gitmemek üzere gelişlerinin yıldönümleri kadar, Viyana’dan geri dönüşlerinin yıldönümleri de önemlidir. Viyana’daki başarısızlığın kaynaklarını anlamadan, İstanbul’daki başarının kaynakları anlaşılmaz.
Tarihte başarıların da başarısızlıkların da çok önemli kaynakları vardır. Türkler İstanbul’da başarılı olmuşlarsa, başarının çok ciddi sebebleri vardır, Viyana’da başarısız olmuşlarsa, başarısızlığın çok ciddi sebepleri vardır. Türkiye’nin geleceğini inşa etmede, geçmişin başarılarıyla birlikte, başarısızlıklarından alınması gereken dersler, bütün ayrıntılarıyla ortaya konulmalıdır. Fatih kendisinden önce onlarca defa kuşatılan İstanbul surlarının önlerinde uğranılan başarısızlıklardaki hataları, tekrarlamadığı için başarılı olmuştur.
Hiçbir ülke kendisine yeni bir geçmiş inşa edemez. Ancak her ülke, kendi geleceğini kendisi inşa eder.Geçmiş yaşanmıştır,gelecek yaşanacaktır.Geçmiş araştırılır, gelecek planlanır. Geleceği inşa edecek mimarlar, geçmişin üniforma giyen askerleri değil, geleceğin forma giyen grişimcileridir. Siyasal sınırların çok değişmediği, ekonomik sınırların sürekli değiştiği kare dünyanın yeni fatihleri, ürünleriyle, hizmetleriyle, bilgileriyle pazarlarda savaşan girişimcilerdir. Girişimciler için,dünyanın her kenti bir “Kızıl Elma”dır
Kare dünyanın pazarları, gökyüzü gibi bütün ülkelerindir, hiç bir ülkenin, tek başına sahip olamayacağı kadar büyüktür.
Kare dünya ya Fatih ya Akşemseddin olanların değil, hem Fatih hem Akşemseddin olanların dünyasıdır.