İster kutsal, ister seküler kaynaklardan beslensin, bütün ülkeler, bütün kurumlar ve bütün kuruluşlar, sınırlı kaynaklarla ürün, hizmet ve bilgi üreterek, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak zorundadırlar. İnsanların olduğu yerde tüketim, tüketimim olduğu yerde üretim vardır. Toplumların ihtiyaçlarının karşılanması, üretimleriyle tüketimlerinin dengelenmesi, son yüzyıllarda bütün bilimlerin ana konusu oluşturur.
Bilimler arasında üretim ve tüketim sorunlarıyla, ilgilenen ekonominin tarihi insanlarla başlar. Bu yüzden Ekonomi, sanatların en eskisi, bilimlerin en yenisidir. Tarihin her döneminde ekonomilerin sürükleyici güçlerinin başında, iyilikleriyle ve kötülükleriyle insanlar gelir. İyilik peşinde koşanlar ekonomiyi güçlendirirler, kötülük peşinde koşanlar ekonomiyi zayıflatırlar. Her zaman insanlar ekonominin gölgeleri değil, ekonomi insanların gölgeleri olmuştur.
Sağlıklı bir ekonomik yapı için hayatın merkezinde, seküler kültürün “Ekonomik İnsan”ından önce, kutsal kültürün iyilikleri büyütmeyi kötülükleri azaltmayı özendiren, “Etik İnsan”ının yer alması çok büyük önem kazanmıştır. Dünyadaki son iki yüzyıldaki gelişmeler, insanlığın afyonunun kutsal kültürün değerlerinin değil, “Allah yoksa her şey mubahtır” diyen seküler kültürün değerlerinin olduğunu göstermiştir. Marks’ın öngörüleri ve beklentileri gerçekleşmemiştir.
İnsanlar var oldukça, kutsal kültür var olacaktır. Varoluşun kaynağı kutsal kültürün ışığı, hiçbir zaman sönmez. Dünyanın kültürel dokusuyla birlikte, ekonomik yapısının güçlü olması, insanların istekleriyle ihtiyaçları arasındaki, uyumun ve dengenin sağlanmasına bağlıdır. Dünyanın sınırlı kaynaklarıyla, insanların sınırsız isteklerinin karşılanması mümkün değildir. İnsanların sınırsız istekleri, kutsal kültürün değerleriyle dizginlenir.
Paul Claudel’in vurguladığı gibi: “Görünen dünya, görünmeyen dünyadan ayrı düşünülmemelidir. Allah’ın evrenini iki dünya oluşturur”. Yaratıcı’sız dünya, inançsız toplum, değersiz ekonomi ve ruhsuz insan isteyen seküler kültür, yol açtığı küresel ısınmayla, yeryüzündeki bütün canlı hayatını tehdit etmektedir. Yirminci yüzyıl, dünya savaşları yüzyılı olmuştur. Yirmi birinci yüzyıl, doğal afetler yüzyılı olacaktır. Ekonomik, siyasal ve çevresel krizler birbirini izleyecektir.
Dünyanın zengin doğal kaynakları, beş kıtanın ihtiyaçlarını karşılar. Ancak bir kıtanın bile, isteklerini karşılamaya yetmez. Seküler kültürün sürekli büyüterek, yıldan yıla yeni boyutlar kazandırdığı istekler, kutsal kültürden kaynaklanan, değerlerle dizginlenmezlerse, dünya ekonomik ve siyasal krizlerden kurtulamaz. Krizlerin kaynağına bakıldığında, sınırlı ihtiyaçlarından daha çok sınırsız isteklerinin karşılanması için, her yola başvuran seküler kültürün misyonerlerinin olduğu görülür.
Seküler kültür gücünü korumak için, dünyayı savaştan savaşa sürklüyor.
Kutsal kültür iki dünyaya, seküler kültür tek dünyaya odaklanır.
Tek dünya diyenlerin ellinde, iki dünya anlamını yitirir.