Türkler Ahmet Yesevi’leriyle, Sarı Saltuk’larıyla Asya’nın içlerinden, Avrupa’nın içlerine uzanan, çok geniş coğrafyalarında insanların, gönüllerini kazanmaya çok büyük önem vermişler.Yaşadıkları coğrafyaları Türkler camilerle ve çarşılarla donatarak, kültürlere derinlik, ekonomilere zenginlik kazandırmışlar. Anadolu bin yıllık tarihi boyunca, üç kıtanın iki denizin odak noktasındaki konumuyla, Doğu’nun ve Batı’nın çekim merkezi olmuştur.
Küçük Asya’yı On altıncı yüzyılda Büyük Avrasya’ya dönüştüren Anadolu insanı, zengin düşünce ve eylem dünyasıyla, hem coğrafyaları hem Allah’ın sevgisini kazanmış. Türklerin bilgi ve bilgelik anlayışlarında, gönüller Allah’ın evleri olarak görülmüş. Onlar gönülleri yıkmaya değil, yapmaya büyük özen göstermişler. Türkler bir gönül yıkmanın, bütün gönülleri yıkmak olduğunu,her zamanda her yerde vurgulamışlar.
Hayatın her alanında iyiliği özendiren, iyilikte yarışan, her olanda iyilik gören Anadolu kültürü, Allah’ın sevgisinde yok olma kültürüdür. Allah’ın sevgisinde yok olanlar, iki dünyada hiçbir şeyden yoksun olmazlar. Onların dünyada, aşamayacakları hiçbir engel yoktur. Bu yüzden gönülleri kazanmada sevme ve sevilme dünyasının temellerini atan Yunus, Anadolu insanının yeni coğrafyalara açılmasında, dönüştürücü bir işlev yüklenmiş.
Yunus şiirlerinde zamana ve coğrafyaya bağlı kalmadan ,bütün insanlığı ilgilendiren sorunları, yalın ve öz olarak ele almış. Onun şiirleriyle donanan, sevgiyle silahlanan Anadolu insanı, geçmiş yüzyıllarda üç kıtaya, Yirminci yüzyılın sonunda beş kıtaya açılmıştır. O dünyanın her yanında bütün sevenlerin ve bütün sevilenlerin sesi olmuştur. Yunus’un şiiri, güzelliğin şiiridir, iyiliğin şiiridir. Onunla güzellik iyilik olmuş, iyilik güzellik olmuş.
Tarihin bütün yüzyıllarında, Dergah kültürü Yunus kültürüyle, Yunus kültürü Dergah kültürüyle bütünleşmiş. Yunus’un şiirleriyle yoğurulan Anadolu insanı, akıl gözleriyle birlikte, gönül gözleriyle görerek, bütün insanlığa yeni ufuklar açmış. O Anadolu’daki bin yıllık tarihi boyunca, insanların en erdemlileri insanlara en çok yardım edenlerdir diyerek, hayatın her alanında yeni açılımların öncülük yapmış.
Anadolu insanının çok boyutlu kültür ve ekonomi dünyasında, iyilikleri özendirmede, kötülükleri önlemede, yardımlaşmak ve paylaşmak en büyük erdemdir. Türkler çarşıları dayanışmanın, camileri paylaşmanın doruk noktasına çıktığı alanlar olarak görmüşler. Onlar Semerkant’tan Saraybosna’ya kadar, bütün şehirlerde camilerle çarşılar arasındaki, uyuma ve düzene büyük önem vererek, ikisi arasında ayrım gözetmemişler.
Türklerin kurdukların şehirlerin çarşıları ve camileri, her yerde insanlarla dolup taşmıştır.
Şehirlerde çarşılar ekonominin camiler kültürün atar ve toplar damarları olmuştur.
Türkler arkalarında bıraktıklarıyla, yaşamaya çok büyük özen göstermişler.