İnsanlık tarihinde yüzyılların içinde oluşan sınırsız zenginliklerin, düşünce ve eylem hazinelerini, toplumun bütün kesimleriyle paylaşmak için, Necip Fazıl gibi güzel insanlar, edebiyatın her alanında, kalıcı izler bırakan güzel eserler vermişlerdir. Onlar gerçeğin edebiyatının güzel, güzelin edebiyatını gerçek olduğunu, düşünceleriyle ve eylemleriyle bütün dünyaya göstermişlerdir. Ve gerçeğin edebiyatını aramışlar, gerçek edebiyatın mimarı olmuşlar.
Ahmet Mitad Efendi’den Ahmet Hamdi Tanpınar’a kadar, yaptığı monografi çalışmalarıyla tanınan Orhan Okay, Necip Fazıl’la ilgili ufuk açıcı araştırmalar yapmıştır. Okay’ın vurguladığı gibi, “Bir insan olarak, bir sanatkar olarak, bir fikir ve aksiyon adamı olarak”, Türkiye’de edebiyatın bütün dallarında eser veren, “kalemiyle dilin kuyusunu kazan” ve Türkçe’nin “ mimari abidesini ortaya koyan” başka bir edebiyatçı yoktur.
Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet dönemlerinde Anadolu insanının, tabandan daha çok tavandan gelen baskılarla, Doğu’nun yaşama dünyasından, Batı’nın yaşama dünyasına geçmeye zorlandığı yıllardaki gelişmeleri, Necip Fazıl hiçbir ümitsizliğe düşmeden, hiçbir karamsarlığa kapılmadan, yeniden yazmıştır ve yeniden yorumlamıştır. Onun için edebiyat, düşüncenin zenginlikleriyle donanmış, bir küresel eylem alanı olmuştur.
Mayası Yunus’un şiirleriyle yoğrulan, sırtına Türklerin bin yılık tarihlerinin vurulan, acı bir lokmayla ve zehirle pişmiş bir aşla yetinen, Anadolu insanının sağduyusuna, Necip Fazıl sonuna kadar güvenmiştir. Onun şiirleri düşünceleri, oyunları eylemleri olmuştur. Tarihin derinliklerindeki gerçeklere, gönül sultanlarının sırlarına ulaşmıştır. Necip Fazıl gürül gürül akan, “Sırtına Türk Tarih Vurulan Sakarya”dır, “Cömert Nil”dir ve “Yeşil Tuna”dır,
Necip Fazıl’ın düşünce ve eylem dünyası, bütün dünyayı kucaklayan “Büyük Doğu” rüyasını gerçekleştirme yolunda halka halka genişler. O “Zindandan Mehmed’e Mektup” şiirinde “Mehmed’im, sevinin, başlar yüksektde! / Ölsek de sevinin, eve dönsek de ! / Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! / Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir! / Gün doğmuş, gün batmış, ebet bizimdir !”diyerek, yollara düşmüştür, Anadolu’yu şehir şehir dolaşmıştır.
Necip Fazıl metafizik dünyanın kapılarını sonuna kadar açarak, hayatı dört bir yanından kuşatan ölümlülükte, ölümsüzlüğün şiirini yakalamıştır. Kültürel ve ekonomik yoksulluğun, sel suyu gibi her alanı kapladığı bir dünyada, Necip Fazıl düşüncenin ve eylemin binbir renkli çiçeğinin açması için, Anadolu’da büyük bir dönüşüm oluşturmuştur.
Kan gölüne dönüşen, gözyaşlarına boğulan İslam dünyasına, kültürel derinliğe kavuşmadan, katılımcı erdemli yönetime, paylaşımcı ekonomik zenginliğe kavuşulmayacağına anlatacak, Yeni Necip Fazıl’lara, Yeni Sezai Karakoç’lara,Yeni Nuri Pakdil’lere,Yeni Akif İnan’lara,Yeni Erdem Bayazıt’lara ve Cahit Zarifoğlu’lara ihtiyaç vardır.