İnsanlığın kutsal kaynaklarıyla, bağlarını koparmış yöneticilerin elinde, bütün ülkelerde savaşlar birbirini izliyor, dünyanın her yerinde kan ve gözyaşı gölleri oluşuyor. Güçlülerin güçsüzleri, zenginlerin yoksulları, eğitimlilerin eğitimsizleri ezdiği bir dünyada, yöneticiler yerlerini korumak için, ellerinden gelen hiçbir şeyi arkalarına bırakmıyor. Seküler dünyada devlet yönetmek demek, hiçbir ayrım gözetmeden, öldürmeyi bilmek demektir.
Siyasal sınırların, kültürel sınırlara dönüştüğü, düz kare dünyada, hiçbir ülkede hiçbir yönetici iktidarını, silahla koruyamaz. Kare dünyada ülkeler, cephelerde savaşan ordularıyla değil, dünyanın her yerinde okunan, sürekli yorumlanan kitaplar yazan edebiyatçılarıyla, uzun ömürlü olur. Kültürel sınırların, siyasal sınırları aştığı dünya, bilginleriyle, bilgeleriyle,kurumlarıyla, kuruluşlarıyla hem dostlarına, hem de düşmanlarına gül atmasın bilenlerin dünyasıdır.
Yeni olmasını bilen,yeni çağrılar yapan, toplumlarda dalgalanmalara yol açan, “Logos Spermaticos” ustası edebiyatçılar, bütün dünyada değişim rüzgarları estirir. Onların estirdikleri rüzgarların karşısında, silahlı güçlerle durulmaz. Onlar yalnızca toplumlarının değil, bütün insanlığın sesidir. Dünyanın her yerine dağılmış, edebiyatın zirvelerinin olmadığı, bir coğrafya yoktur. Edebiyatçıların ışığından, yol ve yön göstericiliğinden, bütün dünya yararlanır.
Edebiyatçıları olmayan bir dünya, geleceği olmayan bir dünya olur. Dünyada her toplum, geleceğini edebiyatçıların sürekli yorumlanan ölümsüz kitaplarında bulur. Ülkeleri savaş dünyasından, barış dünyasına taşıyacak, gizemli yol haritası edebiyatçıların eserlerindedir. Dünyada edebiyatçılar dostlarıyla birlikte, düşmanlarına da gül atarlar. Onlar savaşan taraflara kurşun atarak değil, gül atarak savaşı durdururlar.
Savaşan taraflara kurşun atmak yöneticilerin, gül atmak edebiyatçıların işidir. Yöneticiler güçlerini öldürerek korurken, edebiyatçılar etkileri yaşatarak korurlar. Edebiyatçılar için, barışta bir insanı öldürmek, nasıl bir cinayetse, savaşta binlerce suçsuz insanı öldürmek, çok daha büyük bir cinayettir. Savaşlar dünyasında, Fransa’da Cezayir savaşına karşı çıkan Jean Paul Sartre’ın vurguladığı gibi: “Savaşları çıkaranlar zenginler, ölenler ise yoksullardır.”
Dünyada edebiyatçılar, kurşun atılan savaşların değil, gül atılan barışların kahramanlarıdır. Dünyanın hiçbir ülkesinde, Habil’in soyundan gelen edebiyatçıların barış düşmanlığı yaptıkları görülmemiştir. Dünyada Yitik Cennet’i arayan edebiyatçılar, ellerinde silahlarla değil, Budapeşte’nin Gül Baba’sı gibi göğüslerinde güllerle dolaşırlar. Edebiyatçılar insanları savaştırmak için değil, barıştırmak için vardır. İnsanlığın varoluş serüvenini anlatan “Yitik Cennet”in Şairi John Milton “Savaş sonsuz savaştan başka ne doğurabilir ki” diye sorarken, sonuna kadar haklıdır. Tarihin her döneminde savaş her zaman daha çok savaş doğurmuştur. İbn Arabi “Fusus”ta, Sezai Karakoç “Yitik Cennet”te anavatana dönmenin yol haritasını peygamberin barış dünyasında olduğunu anlatır.
Edebiyatçıların kitaplarının okunduğu bütün ülkelerde kötülüklerin kapıları sonuna kadar kapanırken, iyiliklerin kapıları sonuna kadar açılır. Cennet annelerin ayaklarının altında, edebiyatçıların başları üstündedir.
Edebiyatçılar Yunus gibi, Mevlana gibi, yazdıklarıyla yazdırırlar, konuştuklarıyla konuştururlar. Çoğu defa edebiyatçıların yazdırdıkları yazdıklarından çok daha fazladır.
Edebiyatçıların Doğu’lusu, Batı’lısı olmaz, Yitik Cennet’lisi olur. Onların vatanı okundukları bütün ülkelerdir.