Hayatı bütünüyle kucaklayan kutsal kültürün, İlk Peygamberden Son Peygambere, peygamberlerin elinde taşınan, ateşi sönmeyen meşalesi, bütün insanlığın yolunu, aydınlatmaya devam etmektedir. Kutsal kültürden beslenen, bilgi ve bilgelik, tarihin her döneminde, hem edebiyatların, hem de medeniyetlerin, ana kaynağı olmuştur. Meşaleyi koruyanlar olduğu kadar, yok etmek isteyenler de olmuştur. Ancak peygamberlerin mirasçıları, bilgeler tarafından korunan, meşalenin ateşini söndürmeye, kimsenin gücü yetmemiştir.
Dünyadaki bütün medeniyetlerin ana dinamiğini oluşturan kutsal kültürün, seçilen ve korunan mimarları peygamberlerdir. Kıyamet gününe kadar varlığını, sürdürecek olan kutsal kültür, nerede nasıl zenginleştirilirse zenginleştirilsin, kaynağında mutlaka peygamberler vardır. İbrahim Peygamber aslından uzaklaştırılan kutsal kültürü, aslına döndürmek için ateşe atılmayı göze almıştır. Onun elinde ateş güle dönüşmüş, ölümün değil ölümsüzlüğün simgesi olmuştur. Ateş İbrahim Peygamberi yakmamış, deniz Musa Peygamberi boğmamıştır.
İbrahim peygamberle Mısır’a taşınan kutsal kültür, Musa Peygamberle yeni açılımlar kazanmış, Yusuf Peygamberle uzun ve çileli bir süreçten sonra, yönetici ve dönüştürücü bir güç kazanmıştır. Mısır kutsal ve seküler kültürlerin savaş alanıdır. Bir yanda Musa’nın izleyicileri, bir yanda da Firavun’un izleyicileri vardır. Yunan, Roma, İslam ve Batı kültürleri ilk sınavlarını Mısır’da vermişlerdir. Sezar’ı, Yavuz’u ve Napolyon’u, Mısır’a Musa Peygamberin olağanüstülüklerle dolu gizemli dünyası çekmiştir.
Kutsal kültürün meşalesi, Kudüs’ten Roma’ya taşınmıştır. Taşınma sürecinde kutsal kültür seküler kültürü gizemli yapısında taşımıştır. Bütün kültürlerin beslendiği, kaynakların başında kutsal kitaplar vardır. Kutsal kültürün son halkası İslam, Mısır, Yunan ve Roma’yı, didik didik ederek, süzgeçten geçirmiştir. Müslüman bilgeler insanlığın bilgi ve bilgelik biri- kimini, hallaç pamuğu gibi atarak içselleştirmişlerdir. Avrupa Şam, Bağdat, Semerkant, Kurtuba ve İstanbul’da zenginleştirilen kültürü, özümseyerek seküler kültürün ebeliğini yapmıştır.
Dünya bilim tarihinin öncülerinden George Sarton’nun çalışmalarında, açıkça ortaya koyduğu gibi, Yunan düşüncesi, öncesi olmayan özgün bir düşünce, bir mucize değildir. Yunan bilgelerinin bilgi ve bilgelik, birikimlerinin ana kaynağı, çok yakından tanıdıkları Mısır’ın, yüzyılların içinde oluşan bilgi ve bilgelik birikimidir. Yunanlı filozofların yaptığı, Mısır düşüncesinin, mitolojik kültür içinde yeniden yorumlamak ve yeni kavramlarla tekrarlamak olmuştur. Mısır Musa Peygamberin, Yakup Peygamberin, Yusuf Peygamberin, İsa Peygamberin ülkesidir.
Kutsal kültür öncesi ve sonrası olmayan, her şeyi gören, her şeyi bilen, ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa, bilgisini yazıya dökmeyen yetmeyen Allah’ın, peygamberlerinin haberini verdiği ölümsüz dünyanın şiiridir. İslam dünyasıyla birlikte, bütün dünyayı savaştan savaşa sürükleyen, kutsal kültür değil, kökleri Nemrutlara, Firavunlara giden seküler kültürdür. Kutsal kültürün göz ardı edildiği toplumlarda, ekonomik ve kültürel krizlerin, üstesinden gelmek mümkün değildir.Meşaleyi görmeyenler, meşalenin ışığından yararlanamazlar.
Kutsal kültürden beslenenler gibi, beslenmeyenler de büyük insanlık dairesinin içinde yer alırlar. Her iki kültürün bağlıları ve izleyicileri vardır.
Yirmibirinci yüzyılda, kutsal kültürle seküler kültür, arasındaki karşılaşma, hayatın bütün boyutlarında devam edecektir.
Kutsal kültürün kaynağı akıl üstü, ancak akıl dışı değildir.
Yitirilen Cennet kutsal kültürün dışında aranmaz.
Cenneti seküler kültürde arayanlar, dünyanın gizemli dengesini bozarlar.