Dünyanın her yanında, ortaklık kültürü zengin olan toplumların, ürün, hizmet ve bilgi üretme güçleri büyük olmuştur.Ortaklık yapmasını bilenler, hayatın her alanında yardımlaşmasını, dayanışmasını ve paylaşmasını bilirler. Onlar ellerindeki sınırlı kaynakları değerlendirmesini bildikleri için, hiçbir zaman yoksul düşmezler. Bütün ülkelerde ortaklık şemsiyesi altında bir araya gelen herkes, üretim gücüne derinlik kazandırarak, el açan değil, el açılan olur.
İslamın ilk yıllarından beri, Müslümanlar arasında en çok bilinen, en çok benimsenen ortaklık, katılanların ekonomik ve kültürel birikimlerini bir araya getirerek, karları ve zararları paylaştıkları, “Mudarebe” ya da “Kar ve Zarar” ortaklığıdır. Ortaklar parasal güçleriyle, parasal olmayan güçlerini, bir ekonomik amaç doğrultusunda birleştirerek, kimseye zarar vermeden, herkesin yararını artırmaya çalışırlar. Onların ortaklık dünyalarında, karlar zararların kardeşleridir.
Dünyadaki bütün ekonomi tarihçilerinin, hep birlikte vurguladıkları gibi, ortaklık kültürünün ekonomik ve yasal temelleri, İlk Müslümanlar tarafından atılmıştır, en güzel örnekleri başta Son Peygamber olmak üzere, Dört Halife döneminde verilmiştir. Ekonomi Tarihçisi Murat Çizakça, Müslümanların geliştirdikleri katılılmaya ve paylaşmaya dayanan, ortaklıkların önemini vurgulamak için, “İslam dünyaya muharebe yoluyla değil, mudarebe yoluyla yayılmıştır” demektedir.
Tarih boyunca bütün toplumlarda, ortaklık yapmasını bilenlerin gücü, herkesin hakkını gözeterek, kimseye haksızlık yapmadan, kazançları paylaşmasını bilmelerinden kaynaklanır. Ortaklıklar bütün dünyada, ekonomilerin olduğu kadar, kültürlerin de omurgalarını oluştururlar. Üretimi zenginleştirmede kar ve zarar ortaklıklarının benimsenmesi, Müslüman ülkelerle sınırlı kalmamıştır. Önce İtalya’da, ardından bütün Avrupa ülkelerinde, benimsenmiş ve başarıyla uygulanmıştır.
Silikon Vadisinin başını çektiği ileri teknoloji şirketleri, varlıklarını kar ve zarar ortaklıklarının, Yirminci yüzyıldaki versiyonu olan, Risk Sermayesi Kuruluşlarına borçludurlar. Türkler İslam medeniyetinin yüzyılların içinde, zenginleşerek gelişen ortaklık birikimiyle, üç kıta ve iki denizde yüzyıllarca, dönüştürücü ve sürükleyici güç olmuşlardır. Yirmi birinci yüzyılın mimarları, faiz odaklı finansman kuruluşları değil, risk odaklı finansman kuruluşları olacaktır.
Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, ortaklıklarda başarının üreticileriyle, tüketicileriyle, yöneticileriyle, yalnızca kendilerinin çalışmalarından kaynaklanmadığını bilenler, kendileriyle birlikte çevrelerini de dönüştüren, büyük bir güç kazanırlar. Dünyada bütün insanların haklarını gözeten, kimseye haksızlık yapmayan ortaklıklarda, bütün güçlerin üstünde görünmeyen büyük bir “Güç” vardır.
Güçlerini üstündeki “Güç” dürüstlükte yarışan ortaklıkların, karar veren ortak akılları, kararları uygulayan ortak gönülleri olur.
Ortaklıklarda güç paylaşmasını bilenlerden kaynaklanır. Ortaklık yapmasının bilenler güçsüz düşmezler.
Ortaklıklar meyvalı büyük ağaçlara benzerler, çevreleriyle iletişimi ve etkileşimi aksatmazlar.