Türk ve İslam dünyasında demokrasi, istenen ve beklenen düzeyde araştırılmamıştır. İslam dünyasındaki Müslüman demokratlar, dünyadaki Hristiyan demokratlarla, yardımlaşma, dayanışma ve görüş alışverişinde bulunma yolunda adım atmada yavaş davranıyorlar. Oysa demorasiye dayalı katılımcı yönetim, pazara dönük paylaşımcı ekonomi, insanların temel hakları ve özgürlükleri, bütün ülkelerin çözüm bekleyen ortak sorunlardır.
“ İsyanın macarcasına ezilmenin çekoslovakçasına / Yanmanın Polonyacasına direnmenin vietnamcasına” elini uzatmaya ve sesini duyurmaya çalışan, Erdem Bayazıt’ın “İslam monarşiyle ve oligarşiyle uyuşuyor, demokrasiyle neden uyuşmuyor” sorusuna, bütün eleştirel düşünen Müslüman aydınlar, cevap aramak zorundadırlar. Yirmi birinci yüzyılda hiçbir ülkede, insanlar demokratik yönetimlere karşı, otokratik yönetimleri savunmak istemezler.
Yönetim Bilimleri dünyasında, demokrasi nasıl tanımlanırsa tanımlansın, Liberalizm, Sosyalizm, Faşizm gibi bir öğreti değil, yönetimde güçler ayrılığını vurgulayan, yönetenlerin yönetilenler tarafından seçilmesini öneren, herkesin seçme ve seçilme haklarını savunan bir yönetim yöntemidir. Bunun için Batı ülkeleri başta olmak üzere, dünyanın pek çok ülkesinde benimseniyor. Hiçbir ülke demokratik yönetimden, otokratik yönetime geçmek istemez.
Demokrasiler değer üretmezler, değerleri korurlar. Bu yüzden otokratik ülkeler de demokratik olduklarını olduklarını, demokratik kurumlara, demokratik kurallara sıkı sıkıya bağlı olduklarını, vurgulamaktan geri kalmazlar. Ancak demokratik yönetimlerde en önemli nitelik, bütün yönetilenlerin yönetenlerin seçimlerine katılmasıdır. Bu bağlamda herkesin eşit olduğunu savunan Medine yönetimi, eşitliğin olmadığı Atina yönetiminden çok daha üstündür.
Ülkeler büyüdükçe katılımcı demokratik yapıların yerine, temsili demokratik yapılar geçer. Yönetilenlerin yönetim katılmaları, yerel yönetimlerde daha büyükken, merkezi yönetimlerde daha küçüktür. Doğrudan katılımın yerini, temsili katılım alır. Dünyada uygulanan demokrasinin kökleri, Amerikan ve Fransız devrimlerine kadar uzanır. Eğitimli eğitimsiz, kadın erkek herkese oy hakkı, Yirminci yüzyılın birinci yarısında verilmiştir.
Kemal Karpat’ın “Türk Demokrasi Tarihi” kitabı okunduğunda, Türkiye’nin hiçbir Avrupa ülkesinden geri kalmayan, zengin bir demokratik yönetim birikimi olduğu görülür. Türkler Tanzimat’tan bu yana, dünyadaki gelişmeler uyum sağlamak için, kendilerine özgü bir değişim ve dönüşüm yolu izlemişlerdir. Türkiye’de Cumhuriyet tarihi boyunca geliştirilmeye çalışılan demokratik yönetim, geçmiş yılların yenilenme birikimine dayanır.
Türkiye’nin geleceği, demokratik yönetimi ne kadar içselleştirse, o kadar parlak olacaktır.
Demokratik ülkelerde yönetilenlerin, en büyük, en güçlü, en etkili silahları oylarıdır.
Oylarının değerini bilen insanlar, kaynaklarını değerlendirmesini bilirler.