Siyasal sınırların önemini yitirmesiyle, dünyanın bütün ülkeleri, birbirini etkileyen ve birbirinden etkilenen, bir bütünün birbirinden ayrılmaz, parçalarına dönüşmüşlerdir. Artık hiçbir ülkenin ekonomik ve kültürel bağımsızlığı yoktur. Her ülke her alanda, birbirine bağımlıdır. Türkiye’nin hem Asya, hem de Avrupa’da kendisine saygın bir yer edinmesi için, hem kültür, hem de ekonomi dünyasını zenginleştirmesi gerekir.
Ekonomiyle birlikte kültürü de sınırların dışına taşımak, üretmesini bilenlerin işidir.Eylemin düşünceyi izlemesi gibi, ekonomi de kültürü izler. Düşünce ile eylem, kültür ile ekonomi arasında, diyalektik bir iletişim ve etkileşim vardır. Köklü düşünce olmadan, kalıcı eylem olmadığı gibi, engin kültür olmadan zengin ekonomi olmaz. Dünyanın her ülkesinde, sağlıklı bir ekonomi, zengin bir kültüre dayanır. Düşünce eylemle, kültür ekonomiyle, kalıcı ve uzun ömürlü olur. Kültürler geçmişten geleceğe kitaplarla taşınırlar. Kitaplar kültürü, kültür ekonomiyi zenginleştirir.
İnsanlık tarihi boyunca, her dönemin bilgi ve bilgelik birikimi gibi, kültür ve ekonomi birikimi kutsal kitaplara dayanır. Dünyadaki bütün kitaplar, varlıklarını kendilerinden önce yazılmış kitaplara borçludur. Kutsal kitapların doğrularının dışındaki doğrular, haberlerinin dışındaki haberler, yüzyıllar içinde geçerliliklerini yitirirler. Tarihin her döneminde, bütün toplumlar, canlılıklarını kitaplarla korumuşlardır. Dünyadaki büyük dönüşümlerin öncüleri, kitaplarıyla toplumları hem değiştirmiş, hem de peşlerinden sürüklemişlerdir.
Kitaplarla dünyanın bilgi ve bilgelik, düşünce ve eylem, kültür ve ekonomi birikimi, yeni açılımlar kazanarak zenginleşmiştir. Bu yüzden, düşünce sevdalıları okumayı olduğu kadar, yazmayı da sürekli özendirmişlerdir. Düzenli ve sürekli okunan kitapların sayısı sınırlıdır. Fütuhat, Mesnevi, İhya, Mukaddime gibi, herkesin anlayacağı dilden konuşan kitaplar, her dönemde özgünlüklerini korumuşlardır. İletişimin ve etkileşimin en güçlü, en etkili aracı olduğu için, kitaplara yasak koymak mümkün değildir.
Dünyada her toplumum, tekrar tekrar okunararak, tekrar tekrar yorumlanarak, bütünüyle içselleştirilen kutsal kitapları vardır. Düşüncenin ve eylemin olduğu kadar, kültürün ve ekonominin ustalarının yanlarından hiç ayırmadıkları, gece ve gündüz okudukları kitapları olmuştur. Onların hepsi peygamberlere verilen, kutsal kitapları ezbere bilirler. Dünyada düşüncelere savaş açılamayacağı gibi, koruyucuları olan kutsal kitaplara da savaş açılmaz.
William Faulkner okuduğu kitaplarla ilgili bir soruya, “Moby Dick’i dört, beş yılda bir, Don Kişot’u her yıl bir kere, Dickens’ın kitaplarını sık sık bölük pörçük, Karamazov Kardeşler’le Madam Bovary’yi hemen hemen her yıl, Shakespeare’in bütün eserlerini içine alan ufak bir cildi, her vakit yanımda taşır, orasından burasından azar azar okurum” cevabını vermiştir. John Steinback, İncil’i sürekli yanında taşımış, okuyucularına da yanlarında bulundurmalarını tavsiye etmiştir.Dostoyevsky sürgünde İncil ve Kur’an okumuş.
Kutsal kitaplar bütün edebiyatçıların, bitmez tükenmez ilham kaynakları olmuşlardır.Dünyada kutsal kitaplara gösterilen sevgi ve saygı, taşıdıkları erişilmez zenginliklerden kaynaklanır. Onların taşıdıkları hazineler anlatıldıkça anlaşılır, anlaşıldıkça anlatılır.
Kutsal kitaplar, iki dünyayı birbirinden ayrılmaz, bir bütün olarak görenlerin, bilgeliğe dönüşen bilgi hazineleridir.
Bilgelerin gizemli yolu kitaplarından izlenir. Hayatı bütün olarak kucaklamanın, sırları kitaplarda gizlidir.
Dünyada bütün kitaplar Kutsal Kitapları anlamak ve anlatmak için yazılmışlardır.