İslam dünyasının olduğu kadar Batı dünyasının da, geçen yüzyıllarda döşenmiş mayınlardan arındırılmasında, demokratik yönetimlerin hayati bir önemi vardır. Hristiyan ülkelerde olduğu gibi, Müslüman ülkelerde, katılımcı demokrasi kültürünü zenginleştirmek ve yeni boyutlar kazandırmak, Veysel’in deyişiyle: Gece ve gündüz gidilmesi gereken, uzun ve ince bir yoldur. İslam dünyasında doğmakta olan demokrasi hareketleri desteklenmezse, Amerika ve Avrupa ülkeleri kandan ve gözyaşından elbiseler giyerler.
Demokrasinin patentinin kendilerinde olduğunu iddia eden, demokrasi misyoneri iki yüzlü Amerika ve Avrupa ülkeleri, Müslüman ülkelerdeki demokrasi karşıtı otokratik yönetimlerin, her zaman yanında yer almışlardır. Onlar Müslüman ülkelerde seçimlerle iktidara gelen yönetimleri desteklenmedikleri gibi, her zaman darbeci generallerin yanında yer almışlardır. Bütün ülkelerde terörist yapılanmaların gizli destekçileri Batı ülkeleri olmuştur. ilan edilerek, elleri ve kolları bağlanmıştır. Batı ülkeleri İslam dünyasındaki demokratik gelişmeleri durdurmak için, darbeler başta olmak üzere, her yolu her yöntemi mübah görmektedirler.
Amerika Müslüman ülkelerdeki demokrasi düşmanlığı, Arap dünyasında İslam düşmanlığına dönüşmüştür. Batı’da İslam düşmanlığı, demokrasi düşmanlığını, demokrasi düşmanlığı İslam düşmanlığını doğurmuştur. Amerika, İngiltere’yi ve Fransa’yı peşine takarak, İran ve Türkiye başta olmak üzere, Cezayir’den Pakistan’a bütün darbeleri desteklemiştir. Onlar seçilmiş başbakanların idam edilmesine, İslam’dan korkan “Endişeli Batı Dünyası” adına, onaylamakta birbirleriyle yarışmışlardır.
Amerika’nın demokrasi düşmanlığı, Arap dünyasında esen güçlü demokratik yönetim rüzgarları sırasında kendini açıkca göstermiştir. Mısır’da demokratik yönetim yörüngesinden çıkarılmıştır. Suriye’de çok partili yönetim yönetime geçme istekleri, kanlı ve yıkıcı bir iç savaşa dönüştürülmüştür. Demokrasi misyonerliği adına Irak’ı işgal eden Amerika, bütün bölgeyi Filistinleştirmiştir. Libya’da demokratik yönetim Cezayir’de olduğu gibi, evinde öldürülmeye çalışılmaktadır. Amerika Türkiye’ye karşı kan dökmeye doymayan terör örgütlerini destekleyerek, demokrasi düşmanlığını göstermektedir.
İslam dünyası çifte standartlı çok yüzlü Batı dünyasının, önüne çıkardığı bütün engelleri bir bir aşarak, kendi demokrasisini kendisi inşa etmek zorundadır. Endonezya’dan Fas’a Müslüman ülkeler, çok boyutlu bir Demokrasi sınavından geçmektedir. Müslüman ülkeler çok güçlü ve çok köklü olan, istişare geleneklerinden yola çıkarak, Batı’nın tek dünyalı seküler kültürünün çok üstünde, yeni bir katılımcı demokrasi dili oluşturacaklar, ya da değişik isimler altında devam eden, iktidar savaşlarında kan dökmeye devam edeceklerdir.
İslam dünyasında, demokrasinin bütün kurum ve kurallarının sağlıklı bir altyapısının olması çok büyük bir zenginliktir. Katılımcı demokratik yönetimlerin bütün ülkelerde kabul görmesi için, gerekli tarihsel, kuramsal ve yönetimsel araştırmaların yapılması, dünya tarihinin yeniden yazılması ve yeniden yorumlanması, bütün ülkeler için hayati önem taşımaktadır.
Tarihin her döneminde yönetimlerin başarısı, küresel hukuk ilkelerine ve dünya ölçeğinde geçerli etik değerlere, bağlılık ve saygıdan kaynaklanır. İslam dünyası iki milyara yaklaşan nüfusuyla Amerika’nın beş katıdır. Dünyayı kafaları vuranlar değil, sayanlar değiştirir. Düz kare ve dijital dünyada, oy atanlar kurşun atanlardan daha güçlüdür.
“Batı dünyası için kötü olan, İslam dünyası için iyidir,” diyen Amerika, İslam dünyasında cam ürünleri satan büyük mağazaya giren bir boğa gibi, her şeyi kırmış dökmüştür.
Dünyada demokrasilerin en büyük düşmanı, kendi insanına bile demokrat olmayan Amerika’dır, kendi bindiği dalı kesen, ne yaptığını bilmeyen Fransa’dır.