Dünyada insanlığın kültürel, siyasal ve ekonomik düşüncesinin ana kaynağı, hayatı bütün boyutlarıyla kuşatan kutsal kitaplardır. İnsanlığın düşünce ve eylem dünyasının, derinlik ve zenginlik kazanmasında, kutsal kitaplara dayanan kültürün vazgeçilmez bir yeri vardır. Tarihin her döneminde, toplumları ekonomilerinden önce, kültürleri ayakta tutmuştur. Toplumun bütün kesimleri için, hayatı katlanılır kılan, ekonomiden önce kültürdür.
Toplumların geleceğini belirleyen, ekonomiden kaynaklanan üretim tarzı değil, kültürden beslenen düşünce tarzıdır. Yirminci yüzyıldaki gelişmeler, dinleri toplumların afyonu gören Marx’ın yanıldığını göstermiştir. Marx’a katılmayan, dinleri ekonomik başarının kaynağı, gören Weber doğrulanmıştır. Toplumların üretim güçleri, ekonominin ilkelerinden daha çok, kültürün değerlerine dayanır. Kültürün derinliği, hayatın her alanına yansır.
Kültür ve ekonomi, aynı dünyanın iki ayrı yüzüdür. Nasıl görünmeyen dünya, görünen dünyayı, bütün boyutlarıyla kuşatırsa, kültür de ekonomiyi dört bir yanından kuşatır. Kültür kutsal, ekonomi bilimsel kitaplara dayanır. Belirleyici ve yönlendirici olan, bilimin değişen doğruları değil, kültürün değişmeyen değerleridir. Biri sınırsız kaynaklara dayanan peygamberlerin, biri sınırlı kaynaklardan beslenen bilginlerin, elinde yeni zenginlikler kazanır.
Bütün toplumlarda kültürel alanda, yapılan çok boyutlu çalışmalar, en güzel meyvalarını ekonomik alanda verirler. Kültürel alana yatırım yapmadan, ekonomik alana yapılan yatırımlardan, beklenen getiri elde edilmez. Kültürlerini derinleştirmeyen toplumlar, ekonomilerini zenginleştiremezler. Kültür ve ekonomi arasındaki uyum düzen, bilginlerin sınırlı dünyalarının kazanımlarıyla değil, peygamberlerin sınırsız dünyalarının birikimleriyle sağlanır.
İnsanlığın düşünce ve eylem tarihinde, insanlar ufuklarını bilginlerle, ufuk ötelerini bilgelerle görmüşlerdir. Bilgeler ve bilginler insanların, iki dünyayı birlikte gören, birlikte okuyan gözleri olmuşladır. Dünyada insanlar bilgeliğin öğrencisi olmadan, bilginin öğreticisi olamadıkları gibi, kültürün öğrencisi olmadan, ekonominin öğreticisi olamazlar. Bilgeliğin kaynaklarıyla kültür derinleştikçe, bilginin kaynaklarıyla ekonomi zenginleşir.
Kültürlerin canlılığı, ekonomilerin sınırlarını aşan, kaynaklardan gelir. Kültürler ana kaynakları olan, kutsal kitaplarla bağlarını koparmazlarsa, ekonomileri denetme ve yönlendirme güçlerini yitirmezler. Avrupa ülkelerinin kültürleri, Protestanlığın değerlerinden güç alırken, Müslüman ülkelerin kültürleri, İslam’ın değerlerinden güç alır. Kutsal kaynaklardan beslenmeyen kültürler, üretim güçsüzlüğünün üstesinden, gelmekte güçlük çekerler.
Dünyayı kolaylaştırmada ve güzelleştirmede, kültür bilgeliğin, ekonomi bilginin peşindedir.
Bilgelik deniz, bilgi balıktır. Deniz olmadan balık, bilgelik olmadan bilgi olmaz.
Hayatın bütün alanlarında, bilgiyi bilgeliğe bilgeler dönüştürürler.