Dinlerin özünde Allah’ın varlığı ve birliği vardır. Allah bir, peygamberler binlercedir. İnananlar gibi, inanmayanlar da bir millettir. Her ikisi de büyük insanlıkdairesi içinde yer alır. İnananlar peygamberlerin bağlılarından oluşur. Her peygamberin bir bağlılar topluluğu vardır. Ancak kendilerine kitap verilen peygamberler sayılıdır. Tevrat Peygamber Musa’ya, İncil Peygamber İsa’ya, Kur’an da Son Peygamber’e verilmiştir.
Ademoğullarından inananların omurgasını İbrahim milleti oluşturur. Tevrat Yakupoğullarını, İncil İsa Peygamberi ve Kur’an da bütün insanlığı anlatır. Hristiyanlar tarafından İsa Peygamberin, genç yaşta çarmıha gerildiğine inanılmıştır. Musa Peygamber vaat edilmiş topraklara ulaşamamıştır. Son Peygamber ise, tebliğ görevini eksiksiz tamamlamıştır. Yahudilik ve Hristiyanlığın bozulmamış hali olan İslam’la, İbrahimi gelenek bütünlük ve süreklilik kazanmıştır.
Yirmibirinci yüzyılda Batı ve İslam dünyası, büyük ve köklü bir dönüşümün arifesinde, aynı geleceği paylaşacaktır. Dünyada İbrahimi gelenek, yaşanır olmaktan çıkar, canlılığını yitirirse, geriye Eski Yunanın mitolojik öykülerinden, başka bir şey kalmaz. Avrupa’nın aydınlanma kültürüyle, perçinlediği Komünizm ve Faşizm, geçen yüzyılda bütün dünyayı ateşe vermiştir. Yeni yüzyılda Rusya destekli Amerika, yeni bir Faşizmin öncüsü olarak, bütün bir Ortadoğu’yu yakıp yıkmaktadır.
Hüseyin Yılmaz “Ezeli Hikmet ve Dinler” isimli çalışmasında, Doğu ve Batı’da kutsal geleneği savunan, aydınların görüşlerini tek tek ele alarak incelemiştir. Yüzyılların içinde oluşan İbrahimi gelenek, insanlığın atalarının yitirdiği Cennete, yeniden kavuşmada, yeri doldurulması mümkün olmayan, benzeri bulunmayan, vazgeçilmez yol haritasıdır. Ölümlü dünyada ölümsüz dünyanın kapılarını açacak, kutsal kitapların dışında hiçbir kaynak yoktur.
Kutsal gelenekte Sezai Karakoç’un vurguladığı gibi: “İnsanın ufku mümindir. Müminin ufku peygamber. Peygamberin ufku da mutlak gerçeklerin habercisi, her peygamberi şahsiyetinin katlarında bir yaprak gibi bulunduran Son Peygamber’dir.” Kutsal kültürden beslenen gelenek, dünyayı bir Yeryüzü Cennetine çevirmenin yol haritasını, bütün insanlığı kurtuluşa çağıran, peygamberlerde aramasını ister. Onların yaktığı kutlu meşale, İlk Peygamber’den Son Peygamber’e kadar, sönmeden büyüye büyüye, güçlene güçlene gelmiştir.
Seküler Batı dünyasında, kutsal geleneğin yorulma bilmez öncüleri, Seyyid Hüseyin Nasr, Martin Lings, Rene Guenon, Frithjof Schoun, Titus Burckhardt ve onların çevrelerindeki aydınların kitaplarıyla, Türkiye ilk defa yetmişli yıllarda tanış- mıştır. Mavera Dergisinin yazarları, Batı’daki kutsal geleneğin sözcülerinin çalışmalarına sayfalarında yer vererek, Anadolu insanının dünyaya açılmasında, çığır açıcı bir işlev yüklenmişlerdir. İlhan Akıncı’nın yönetiminde İnsan Yayınları, kutsal geleneğin öncülerinin kitaplarını Türkçe’ye kazandırmıştır.
Yeni dünyanın mimarları, Allah’ın varlığına, birliğine, hesap gününe inanan, peygamberler arasında ayırım gözetmeyen, geleneksel etik ve hukuk ilkelerine uyanlar olacaktır.
Dünya bilgi ve bilgelik, düşünce ve eylem tarihinde, yüzyılların içinde oluşan kutsal geleneğin, tarihi sürekli ve bir bütündür.
Kutsal kültürde, edebiyat ve medeniyet, fizik ve metafizik, iç içedir, birbirlerinden hiçbir zaman ayrılmazlar.
Kutsal geleneğin kaynağı, mitolojinin yurdu Atina değil, peygamberlerin yurdu Kudüs’tür.
“Allah’ın Evi”i olan, Kabe’nin yer aldığı Mekke, bütün dünya şehirlerinin anasıdır.