İnsanın gönül dünyası, gökyüzü ile yeryüzü arasındaki dengenin ve uyumun simgesi olan müzikle beslenir. Müzik herkesin gönlünde bahar rüzgarları estiren, kimsenin ilgisiz kalmadığı, diller üstü bir dildir. Bir müzik eseri hangi dilden seslenirse seslensin, her dil onun dilinden anlar. Müziğin dili, bütün dilleri aşar. Dünyanın neresinde olursa olsun, herkes müziğin dilini bilir. Güzel müzik güzellikte, sınır tanımayan insanların işidir.
Mozart ünlü konçertolarından birinde, kafesteki bir kuşun ötüşünü notalarına dökmüştür. Büyük müzik ustaları, dünyanın ilk müzisyenleri olarak kuşları görürler. Kuşlar gün doğarken ve gün batarken, ustalıklarının doruk noktasına ulaşırlar. İnsanlar onların seslerinin eşliğinde, gönül dünyasının derinliklerine doğru, uzun yolculuklara çıkarlar. Müzisyen Rahmaniof’a göre, notalar inanan insanların elinde müziğe dönüşürler.
Şiir kelimelerin, müzik seslerin, yeryüzünden gökyüzüne yükselmesidir. Yeryüzü ile gökyüzünün kucaklaştığı yerde, mısralar ve nağmeler bir yakarışa, bir duaya dönüşürler. Müzik şiire, şiir müziğe dönüştüğü ölçüde, insanlar hayatın ritminin bilincine varırlar. Müzik sanatı kuşların ötüşünde, ya da kıyıda dalgaların gelişlerinde ve gidişlerinde, büyük uyum ve düzeni yakalamadaki, başarısıyla kusursuzluk kazanır.
Bütün sanatların değişmez amacı, insanı savaş ortamından alıp, barış ortamına taşımaktır. Sanatın her alanında barışın güçleriyle, savaşın güçleri, birbirleriyle kıran kırana yarışmaktadır. Sanatın tarihi, insanlığın tarihi gibi, diyalektik bir gelişme gösterir. Gökyüzünün yeryüzünü içinde taşıdığı gibi, barışın güçleri de savaşın güçlerini içinde taşır. Savaşın güçlerine karşı, barışın güçlerinin başarısı, inanç ve sevgiyle silahlanmalarına bağlıdır.
Müzikte nağmeler arasındaki süreklilik ve bütünlük, insanların gözlerinin dış dünyalarından daha çok, iç dünyalarına dönmesine yol açar. Müziğin insanlar üzerindeki etkisi, dinleyenlerin dış dünyalarında olduğu kadar, iç dünyalarında da büyük dalgalanmalara yol açmasından kaynaklanır. Kendilerinden geçen insanlar, görünen dünyanın arkasındaki görünmeyen dünyanın, zenginliklerinin ulaşılmayacak kadar, uzakta olmadığının bilincine varırlar.
Tarih içindeki bin yıllık uzun ve büyük yürüyüşlerinde, Türkler Farabi’den Itri’ye kadar, insanlığın sanat tarihine hem katkıda bulunmuşlar, hem de yılların içinden süzülerek gelen müziklerinin temellerini atmışlardır.
Anadolu insanı Türkiye’nin küresel sesi Yunus’un, şiirleştirdiği ölümsüzlüğü, dağların, taşların ve kuşların eşliğinde, müziğe dönüştürmüştür.Türklerin tarihteki uzun yolculuklarında, gönüller müzikle kazanılmıştır.
Müzik farklı seslerin eşsiz bir uyum ve düzen içinde, bir bütün olarak sunulmasıdır. Ağaçlar doğal olandaki müziğin, kusursuz bir örneğini verirler.
Doğal hayatta rüzgarlarla ağaçlar, gövdeleri, dalları ve yapraklarıyla, bütünlüğünü koruyan bir müzik şöleni sunarlar.
Müzikle şiirlerin duygu ve düşünce yüklü dizeleri nağmelere, nağmeler de dua ve yakarışlara dönüşür.