Bütün yönleriyle dünyayı, bir bütün olarak görmek için, denizlere ulaşmada engel tanımayan nehirler gibi olmak gerekir. Dağ doruklarından doğan nehirler, en az zahmetle, en çok yolu aşarak denizlere ulaşırlar. Seyhun’a, Sakarya’ya, Fırat’a, Dicle’ye, Tuna’ya, Nil’e, Mississippi’ye ve Amazon’a dünyanın hiçbir ülkesi yabancı gelmez. Bütün ülkeler gibi, bütün denizler nehirlerindir. Denizler nehirlerin aradıkları cennetleridir.
Nehirler yollarına çıkan engelleri aşmasını bilmezlerse, anavatanları olan denizlere ulaşamazlar. Bir nehir yoluna çıkan bir dağı, aşmakta güçlük çekerse, kendisine daha az direnç gösteren, çevresinden dolaşarak yatağını bulur. Dağdan denize uzanan nehir yatağı, önüne çıkan engelleri aşmasını bilen suyun, kendini sürekli yenileyen hayat çizgisidir. Nehirlerin denizi aradıkları gibi, bilge şairler de hayatı güzelleştiren gerçeği ararlar.
Dünyanın bilge şairlerinin, bütün insanlığa bıraktıkları en büyük miras, şiirleriyle denizlerini, denizleriyle şiirlerini aramak olmuştur. Onların bilgeliklerle dolu şiirleri, toplumların simgesi olan nehirlerin, zamanla değişmeyen gerçekleri aramalarının, kelimelere dökülmüş öyküleridir. Şairler başlarının üstünde gökyüzü, ayaklarının altında yeryüzü, hayatın anlamını arayan bütün insanlara, tarihin derinliklerinden seslenirler.
Ekonomik, siyasal ve kültürel hayat da, dağların arasındaki vadilerden, denizlere giden nehirlere benzer. Ulaşılması gereken deniz uzak, yollar engellerle doludur. Yoldaki engelleri aşmak, yeni yollar açmak, nehrin yatağını değiştirmek için, bilge şairlere ihtiyaç vardır. Onlar bir ayakları Asya’da, bir ayakları Avrupa’da, gözleri de Amerika’da olan, Cennet nehirlerinden beslenen, güzellik sevdalılarıdır.
Dağlardan denizlere akan nehirlerin yolunda, hiçbir engelin durması mümkün değildir. Şiirleriyle gökyüzünden yeryüzüne, yağmur gibi yağan şiirler yazan, bilge şairlerin önünde hiçbir güç duramaz. İnsanlar nehirlerin yataklarını nasıl değiştirirlerse, bilge şairler de tarihin akışını öyle değiştirirler. Tarih gelecekten geçmişe, nehirler denizlerden dağlara doğru akmaz. Şairler tarihi şiire taşırlar, tarih anlatmaz, insanları tarihle buluştururlar, tarihle düşündürürler.
Bulutların yağmur yüklü olması gibi, şairlerin şiirleri de duygu yüklüdür. Yağmurlar toprakları, şairler insanları uyandırırlar. Şairler ömürleri boyunca sürekli sorgulayan, durmadan daha doğruyu, daha iyiyi, daha güzeli arayan düşünce avcılarıdır. Onlar bilinen, görünen dünyadan değil, bilinmeyen görünmeyen dünyadan haber verirler. Cahit Sıtkı Tarancı’nın bir konuşmasında dediği gibi: “Şiir bir çığlıktır”, şiir “Sallanan bir yumruktur, bir ümittir, bir kurtuluştur.”
Kıyılarında Yunus Emre’lerin dolaştığı Sakarya’ların, başları dağlarda, ayakları denizlerde, gözleri insanlardadır.
Bilge şairler Mekke bakışlı ve Medine gülüşlüdür. Nehirlerin akışını dağlar, tarihin akışını bilge şairler değiştirir.
Şairlerin güzelliğin denizlerini arayan nehirleri, kötümserlik değil iyimserlik nehirleridir.
İyimserlik yüklü nehirlerin Denizlere ulaşmasını dünyada hiçbir güç engelleyemez.