Avrupa’da büyük dönüşümlere yol açan Rönesans döneminin, bütün dünyaya ödettiği en büyük fatura, din ile dünyayı birbirinden kesin sınırlarla ayırması oluştur. Din ile dünya arasında aşılması zor tehlikeli mayınlar döşenmesi, Avrupa’da sekülerliği yeni bir dine dönüştürmüştür. Ekonomik, siyasal ve kültürel hayat, kutsal değerlerden bütünüyle arındırılarak, dünya dinden, din dünyadan koparılmıştır. İki dünya arasındaki iletişim ve etkileşim kanalları dinamitlenmiştir.
Okumaya devam et “Dünyada paylaşımcı ekonomik üretimin katılımcı çoğulcu demokratik yönetimin güneşi Batı’dan doğacaktır”Seküler Fransa’nın bütün dünyayı rahatsız eden İslam düşmanlığı
Seküler Fransa bütün medya kuruluşlarıyla, Batı dünyasından İslam dünyasına, düşünce ve eleştiri özgürlüğü dersi vermeye çalışıyor. Genelde dünyadaki, özelde Avrupa’daki Müslümanlar, Fransa benzeri ülkelerin eleştiri sınırlarını aşan, suçlamalarını, hoşgörüyle karşıladılar. Yine de Edward Said’in “Oryantalizm” kitabında, ayrınıtılı olarak ortaya koyduğu, Batı dünyasındaki İslam düşmanlığı, hızını kesmeden devam ediyor.
Okumaya devam et “Seküler Fransa’nın bütün dünyayı rahatsız eden İslam düşmanlığı”Ülkeler üretimlerini artırarak doların burnuna halka takmazlarsa Amerika ülkelerin burnuna halka takar
New York’ta Birleşmiş Milletler binasında olduğu gibi, dünyanın bütün dilleri konuşulur. Dünyanın her yerinden gelmiş, her milletten ve her dinden insanlar yaşar. Wall Street’iyle, küresel bankalarıyla, uluslararası kuruluşlarıyla, New York dünyanın para merkezidir. Washington Amerika’nın, New York paranın başşehiridir. New York’un finans kuruluşları öksürürlerse, bütün ülkelerin ekonomileri hasta olurlar ve yatağa düşerler.
Okumaya devam et “Ülkeler üretimlerini artırarak doların burnuna halka takmazlarsa Amerika ülkelerin burnuna halka takar”Yaşanmış geçen yüzyılın paradigmalarıyla yaşanacak gelmiş yüzyılın sorunları çözülmez
Doksanlı yılların başında uç veren dönüşümlerle, ekonomideki ve politikadaki sağ ve sol paradigmalar, tedavülden kaldırılmış paralar gibi, geçerliliklerini büyük ölçüde yitirmişlerdir. Birbirinden bağımsız devletleri, birbirine bağımlı devletlere dönüştüren küreselleşme, arkasında Amerika olan, gelip geçici ekonomik ve siyasal bir akım değildir. Yaşanan ve geri döndürülmesi mümkün olmayan gidiş, dünya dengelerini altüst edecek, yeni bir paradigmanın oluşum sürecidir. Yeni paradigmaya taraftar ya da karşı olmak, dönüşüm sürecini tersine çevirmeye yetmez. Süreç hızını hiç kesmeden devam etmektedir.
Okumaya devam et “Yaşanmış geçen yüzyılın paradigmalarıyla yaşanacak gelmiş yüzyılın sorunları çözülmez”İnsanlığın ortak hazinesi olan kutsal kitapları anlamanın ve anlatmanın şifreleri şairlere verilmiştir
Düşünce ve eylem dünyasında, bütün bilimlerin ve sanatların felsefe babası, tarih de anası olarak kabul edilir. Felsefe toplumları oluşturan kumaşın görünmeyen arka, tarih de görünen ön yüzünün bilgilerini sağlar. İnsanlığın tarihi felsefe birikiminin, felsefe birikimi de kutsal kitapların, hayatın değişik boyutlarına yansımasıdır. Bütün insanlığın bilgelik ve bilgi birikimi, kutsal kitaplara dayanır.
Okumaya devam et “İnsanlığın ortak hazinesi olan kutsal kitapları anlamanın ve anlatmanın şifreleri şairlere verilmiştir”Dünya şehirlerini erdemli şehirlerin anası Medine’ye ayarlamak
İslam tarihinde hicret bir dönüm noktası kabul edilir ve hicri takvimin başlangıç yılı olarak alınır. Son Peygamberin yönetiminde, “Senin dinin sana benim dinim bana” diyen, barışın güvencesi ve insanlık tarihinin ilk yazılı anayasası, “Medine Sözleşmesi” hazırlanır ve başarıyla uygulanır. Dört Halife döneminde, Medine İslam dünyasının başşehiri görevini yüklenir. Hicret şehiri Medine’de bir yolcu gibi yaşamasını bilen Müslümanlar, hicretin üzerinden bir yüzyıl geçmeden, dünyayı bir hilal gibi kuşatırlar. Hilalin bir ucu Çin Seddine ulaşırken, bir ucu da İspanya’dan Fransa’nın içlerine kadar uzanır.
Okumaya devam et “Dünya şehirlerini erdemli şehirlerin anası Medine’ye ayarlamak”Toplumları döviz kurları borsa endeksleriyle değil şiirle doyurmak
Gösteriş tüketimi ve harcama yarışı içinde, şiirle bağlarını bütünüyle koparan insanlara, iç zenginliklere açılan, bütün kapılar sonuna kadar kapanmıştır. Dünyada kültürel yoksullaşmanın, hız ve yoğunluk kazanmasıyla, edebiyatın bütün alanlarında büyük bir çoraklaşma yaşanmaktadır. Toplumların duygu ve düşünce kaynağı şiir, derinliğini yitirirince, roman, hikaye ve deneme can damarlarını yitiriyor.
Okumaya devam et “Toplumları döviz kurları borsa endeksleriyle değil şiirle doyurmak”Drina köprüsü yüzyıllarca doğu ile batı arasında barış ve dostluk köprüsü olmuştur
İstanbul’dan Brüksel’e giderken, yol Belgrad’tan geçer. Balkanlar Malazgid’te Alpaslan’nın saflarına geçen, Peçeneklerin, Oğuzların ve Kumanların ülkesidir. Osmanlıların Avrupa’daki gücü, daha önce Balkanlara yerleşen Türk boylarından kaynaklanır. Balkan ülkeleri yüzlerce ırk, onlarca dinden insanların, barış içinde birlikte yaşadığı Osmanlı Devletinin, Yirmi birinci yüzyılda Avrupa’da uç veren filizleridir.
Okumaya devam et “Drina köprüsü yüzyıllarca doğu ile batı arasında barış ve dostluk köprüsü olmuştur”Edebiyatlar medeniyetlerin geçmişten geleceğe açilan gizemli kapilaridir
Kalıcı edebiyat, çağını anlatan edebiyattır. Her edebiyatçı çağından sorumludur, çağını anlamak ve anlatmak zorundadır. Edebiyat dipnot kaygısına düşmeden, yereldeki küreseli, küreseldeki yereli yakalamaktır. Hayatın anlamlı ve yaşanır kılınmasında, edebiyat tarih gibi, bütün insanlığın birikimine, hem derinlik hem de zengin- lik kazandırır. Tarihçi geçmiş yüzyıllarda olanların, edebiyatçı ise gelecek yüzyıllarda olacakların peşindedir.
Okumaya devam et “Edebiyatlar medeniyetlerin geçmişten geleceğe açilan gizemli kapilaridir”Zamanı yönetemeyenler hayatın hiçbir alanında iz bırakan atılımlar yapamazlar
Kültürel ve ekonomik boyutlarıyla, hayatın hiçbir alanı, zamandan bağımsız değildir. Akıp giden hayat içinde, her şey zamanla değişir. Zaman hayatın, hayat zamanın hazinesidir. Zamanın sultanı olmadan, hayatın sultanı olunmaz. Gündüzün geceye, gecenin gündüze bağımlı olduğu gibi, zaman hayata, hayat zamana bağımlıdır. Hayatın yaşanır kılınması için, zamanın iyi değerlendirilmesi gerekir.
Okumaya devam et “Zamanı yönetemeyenler hayatın hiçbir alanında iz bırakan atılımlar yapamazlar”Güzel olanı aramak olan edebiyat güçlülükteki güçsüzlüğü güçsüzlükteki güçlülüğü görmek için vardır
Kutsal ve seküler değerler arasındaki dil uyuşmazlığı, bütün ülkelerin kültürel dokularında olduğu kadar, ekonomik yapılarında onulmaz derin yaralar açıyor. Büyük çalkantıların yaşandığı Yirminci yüzyılda, değerlerine yabancılaşan toplumlar, başta Türk ve İslam dünyası olmak üzere, bütün kesimleriyle ürün, hizmet ve bilgi üretim güçlerini yitirmişlerdir.
Okumaya devam et “Güzel olanı aramak olan edebiyat güçlülükteki güçsüzlüğü güçsüzlükteki güçlülüğü görmek için vardır”Aramızdan ayrılışının birinci yıldönümümde düşüncesi serveti mirası eylemi olan Nuri Pakdil’i rahmetle anmak
Kudüs’ü elinde meşale gibi taşıyan, Kudüs sevdalısı, “Eylem yapıyorum öyleyse varım” diyen Nuri Pakdil, eylem yüklü düşünceleriyle, öncülüğünü ve kuruculuğunu yaptığı Edebiyat dergisiyle, Kapitalizmin ve Komünizmin rüzgarına kapılmayan, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu ve Sezai Karakoç’un Diriliş dergilerinin geleneğini sürdürmüştür.
Okumaya devam et “Aramızdan ayrılışının birinci yıldönümümde düşüncesi serveti mirası eylemi olan Nuri Pakdil’i rahmetle anmak”Türkiye doğu batı ülkeleri arasında hem anahtar hem kilit olmuştur
Geçen iki yüzyılda, Türklerin başını çektikleri Doğu dünyası, Avrupalıların başını çektiği Batı dünyası karşısında, ekonomik ve kültürel üstünlüğünü yitirmiştir. Ancak Türkiye Anadolu’daki bin yıllık tarihi içinde oluşan, çok köklü düşünce ve eylem birikimine dayanarak, kısa zamanda kendini yenilemesini bilmiştir. Tarihleri boyunca Asya’dan Avrupa’ya, uzun bir yolculuğa çıkan Türkler, Yirminci yüzyılın başında çekildikleri Avrupa’ya, aynı yüzyılın sonunda geri dönmüşlerdir.Avrupa ülkelerinde on milyona yakın Anadolu insanı yaşamaktadır.
Okumaya devam et “Türkiye doğu batı ülkeleri arasında hem anahtar hem kilit olmuştur”Anlaşılmak için yazılan tarih kazananları az kaybedenleri çok olan savaşlarla doludur
Yıldırım’ın Anadolu’daki beylikleri Osmanlı şemsiyesi altına topladığı,sınırları Avrupa içlerine kadar genişlettiği bir dönemde, Timur’un Anadolu’ya gelişi, Karaman beyi başta olmak üzere, yönetimlerine son verilen Anadolu beylerinin, Osmanlıya karşı saflarda yer almaları, Anadolu’da Moğollardan sonra, yapılan en büyük yıkım olur. Timur’la işbirliği yapan, Bursa’yı yakıp yıkan, Bursa’ya Ulu camiyi kazandıran Yıldırım’ın, türbesine zarar veren Karaman beyinin yaptıkları, Ankara savaşı sonrası Bursa’da, yaşananların en acı sayfalarını oluşturur.
Okumaya devam et “Anlaşılmak için yazılan tarih kazananları az kaybedenleri çok olan savaşlarla doludur”Ülkeleri yağmalayanların ülkeleri yağmalanır yağmaladıkları ne yanlarına kalır ne de yarınlara kalır
Avrupalıların Orta Doğu’yu ve Kuzey Afrika’yı yağmaladıkları gibi, Ruslar da Kafkasya’yı ve Orta Asya’yı yağmalamışlar. İkinci Dünya Savaşından sonra, bütün Orta Asya’nın zenginlikleri yetmemiş gibi, Doğu Avrupa’nın müzelerinde buldukları, her şeyi Rusya’ya taşımışlar. Ruslar yağmalamada İngilizlerden, Fransızlardan ve İspanyollardan geri değiller. “Allah yoksa herşey mübahtır” diyen, inançsızlar yönetimi yağmalamada sınır tanımamış.
Okumaya devam et “Ülkeleri yağmalayanların ülkeleri yağmalanır yağmaladıkları ne yanlarına kalır ne de yarınlara kalır”Dünyadaki bütün ekonomik krizler paradan para kazanan bankalardan kaynaklanır
Ekonominin üretim boyutundan daha çok, finans boyutuna ağırlık verenler, bütün ülkelerin ekonomilerinde depreme benzer sarsıntılara yol açarlar. Çalışma alanı dışı, faiz gelirlerini amaç, ürün, hizmet ve bilgi üretiminden gelir sağlamayı araç gören, bütün kuruluşlarda, tehlike çanları sürekli çalar. Dünyadaki finansal bunalımlar, bütün kuruluşları, şimdiye kadar bildikleri doğruları unutmaya zorlamaktadır.
Okumaya devam et “Dünyadaki bütün ekonomik krizler paradan para kazanan bankalardan kaynaklanır”Kafkaslarda şimal rüzgarları değil şamil fırtınaları esiyor
Dünyanın her yanında Müslüman toplumların güçleri, görünen ve görünmeyen dünyaları, bir bütünlik içinde ele almasını bilmelerinden kaynaklanır. Ekonomik, siyasal ve kültürel, bütün alanlarda yönetilenler ve yönetenler, Allah’ın herkesi gördüğünü, her şeyi bildiğini, her sesi duyduğunu bilirler ve inanırlar. Bunun için İslam dünyasında insanlar, oldukları gibi görünmeye, göründükleri gibi olmaya, büyük özen gösterirler. Onların özel dünyaları yoktur. Onlar özel dünyalarından önce, güzel dünyalarıyla bilinirler.
Okumaya devam et “Kafkaslarda şimal rüzgarları değil şamil fırtınaları esiyor”Türk dünyası kökleri Asya’da gövdesi Anadolu’da dalları Avrupa’da olan büyük bir çınara benzer
Yirmi birinci yüzyılda, ülkeler arasındaki hesaplaşma alanları, silahlı güçlerden silahsız güçlere kayıyor. Batılılara ekonomik alanda, büyük bir üstünlük sağlıyan bilimsel ve teknolojik gelişmelerin büyüsü bozuluyor. Sihirbazlara karşı Peygamber Musa’nın, asasının gücünün bilincine varanlar, ekonomik ve kültürel hayatta köklü dönüşümlerin tetikleyicileri oluyorlar. Dünyanın bütün ülkelerinde, kutsal kültürün dönüştürücü gücünü, kavrayan aydınların sayısı hızla artıyor.
Okumaya devam et “Türk dünyası kökleri Asya’da gövdesi Anadolu’da dalları Avrupa’da olan büyük bir çınara benzer”Amerika’da tüketim kültürüyle savaşırken uyuşturucuya yenik düşen çiçek çocuklar ve çiçek şairler kuşağı
Üçüncü baskısı yapılan “New York’tan Los Angeles’ Yeni Roma” kitabımızda ayrıntılı olarak anlattığımız gibi, Amerika rasyonel üreten, buna karşılık irrasyonel tüketen insanların ülkesidir. Onların mabetleri, gece gündüz açık olan süpermarketler, ibadetleri de alışveriştir. Amerika’nın bulaşıcı bir hastalık gibi, bütün dünyaya yayılan, tüketim kültürüne ilk başkaldırı, San Francisco’nun hippilerinden gelmiştir. Çoğunluğu varlıklı ailelerden gelen, çiçek çocuklar, tepkilerini cinsel özgürlük peşinde koşup, uyuşturucu kullanarak göstermişlerdir.
Okumaya devam et “Amerika’da tüketim kültürüyle savaşırken uyuşturucuya yenik düşen çiçek çocuklar ve çiçek şairler kuşağı”Barışın güvercinleri savaşın kartallarından daha güçlüdür
Söz yazıya, yazı söze dönüşür. Yazıya dönüşen söz kalır. Sözü eyleme, eylemi söze dönüştürmek, edebiyatçıların işidir. Söz insanlığın ortak gönüllerinin, yazı da ortak akıllarının çağına yansımasıdır. Geçmişte söylenmiş sözü, geleceğe kalacak yazısı olmayan toplumlar, varlıklarını koruyamazlar. Toplumların düşünce zenginlikleriyle birlikte, eylem güçleri, söz ile yazı arasındaki, iletişim ve etkileşimin derinliğinden kaynaklanır.
Okumaya devam et “Barışın güvercinleri savaşın kartallarından daha güçlüdür”